ANASAYFA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ANASAYFA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mart 2013 Cuma

Yazarlara On Kural - Etgar Keret


Etgar Keret'in Rookie dergisi için hazırladığı “Yazarlara On Kural” başlıklı makalesi, kuraldan çok hayat felsefesini andırıyor. Koltukname'de yayımlanan Etgar Keret'in önerilerini sizinle paylaşmak istedim.

Etgar Keret Yazara On Kural
Etgar Keret
1. Mutlaka severek yazın.
Yazarlar yazma sürecinin ne kadar zor ve acı verici olduğunu söylemeyi çok severler. Yalan söylüyorlar. İnsanlar, hayatlarını gerçekten hoşlandıkları bir şey yaparak kazandıklarını kabul etmek istemezler. 
Yazmak başka bir hayat yaşamanın yoludur. Bir sürü farklı hayat yaşamanın. Asla olmadığınız ama içlerinde tamamen sizi barındıran sayısız insanların hayatını. Oturup bir sayfayla yüzleşmeye çalıştığınız – başaramazsanız bile– her seferde hayatınızın ufkunu genişletebilme fırsatına sahip olduğunuz şükran duyun. Bu eğlencelidir. Harikadır. Fiyakalıdır. Ve kimsenin sizi aksine inandırmasına izin vermeyin. 

2. Karakterlerinizi sevin. 
Bir karakterin gerçek olabilmesi için dünyada en az bir insanın, o karakterden hoşlansa da hoşlanmasa da onu sevebilmesi, anlayabilmesi gerekir. Yarattığınız karakterlerin anası babası sizsiniz. Eğer onları siz sevmezseniz kimse sevemez.

3. Yazarken kimseye hiçbir şey borçlu değilsinizdir.
Gerçek hayatta, uslu durmazsanız hapse ya da akıl hastanesine düşebilirsiniz; ama yazıda her şey serbesttir. Eğer öykünüzde çekici bulduğunuz bir karakter varsa, onu öpün. Öykünüzde nefret ettiğiniz bir halı varsa, salonun orta yerinde ateşe verin onu. İş yazmaya geldiğinde, klavyenin tek bir tuşuyla gezegenleri yok edebilir, uygarlıkları yeryüzünden silebilirsiniz ve bir saat sonra alt kattaki teyzeyle koridorda karşılaştığınızda size yine de selam verir.

4. Her zaman ortadan başlayın.
Başlangıç, kekin, kek kabına değmiş olan yanık kenarı gibidir. Başlamak için ihtiyacınız olabilir ama yenilebilir sayılmaz.

5. Sonunu tahmin etmemeye çalışın.
Merak, büyük bir güçtür. Onu elden bırakmayın. Bir öykü ya da bir bölüm yazarken durumun ve karakterlerinizin motivasyonlarının hâkimiyetini elinizde tutun ama kurgudaki sürpriz gelişmelere şaşırmaya da devam edin.

6. Bir şeyi hiçbir zaman sırf “âdetten” olduğu için kullanmayın.
Paragraflar, çift tırnaklar, sayfayı çevirdiğiniz halde adı değişmemiş olan karakterler: Bunlar yalnızca size hizmet için var olan kurallardır. Eğer işinize yaramıyorsa boş verin gitsin. Bir kural sırf okuduğunuz her kitapta işe yaraması, sizin kitabınızda da işe yarayacağı anlamına gelmez.

7. Kendiniz gibi yazın.
Eğer Nabokov gibi yazmaya kalkışırsanız dünyada bunu sizden iyi başaran (ve adı Nabokov olan) en az bir kişi olacaktır. Ama kendi tarzınızda yazmaya gelince, kendiniz olma konusunda dünya şampiyonu her zaman siz olacaksınız.

8. Yazarken odada mutlaka yalnız olun. 
Kafelerde yazmak kulağa romantik de gelse, etrafınızda insanların olması, siz farkında bile olmadan boyun eğmenize neden olacaktır. Kimse yokken kendi kendinize konuşabilir, hatta farkına varmadan burnunuzu bile karıştırabilirsiniz. Yazı yazmak da burun karıştırmaya benzeyebilir bazen; etrafınızda birileri varken eylem tabiiliğini kaybeder. 

9. Yazdıklarınızı seven insanların sizi teşvik etmesine izin verin. 
Ve geri kalan herkesi görmezden gelin. Yazdığınız şey onlara göre değilmiş. Boş verin. Dünyada başka bir sürü yazar var. Eğer yeterince ararlarsa, eninde sonunda kendi beklentilerini karşılayacak bir yazar bulurlar.

10. Herkesin fikrini alın ama kimseye kulak asmayın (ben hariç). 
Yazmak dünyadaki en mahrem alanlardan biridir. Kimsenin size kahveyi şekerli mi sütlü mü sevdiğinizi öğretemeyeceği gibi, nasıl yazacağınızı da başkasından öğrenemezsiniz. Biri size doğru gelen, rahat gelen bir tavsiyede bulunursa kullanın. Biri size doğru gelen ama rahat gelmeyen bir tavsiye verirse üzerinde bir saniye bile durmayın. Başka birine iyi gelebilir, ama size değil.
Devamını Oku

7 Mart 2013 Perşembe

Gülsoy: içinize baktıgınızda orada herkesi bulabilirsiniz!

Günümüzün yazar eğitmenlerinden olan Murat Gülsoy, yaratıcı yazarlık alanına ilgi duyan edebiyat gönüllülerine yol gösteren önemli ipuçları verdi. 

BUMED Yazarlık Kursu Eğitmeni Murat Gülsoy
Boğaziçi Mezunlar Derneği Yaratıcı Yazarlık Kursu eğitmeni ve yazar Murat Gülsoy, edebiyata ve yazarlığa ilişkin düşüncelerini paylaştığı 24 televizyonunda yayımlanan Yazının Ustaları adlı programa konuk oldu. Gülsoy, söyleşide bir insanın bütün insanlığın özetini içinde taşıdığını belirterek “Dostoyevski Suç ve Ceza adlı eserinde ustalıkla bir katili, onun ruh durumunu, türler ürpertici bir cinayeti yazdı, ama hiç cinayet işlemedi. Bu durum içe bakış ile ilgili. İçinize baktığınızda orada herkesi bulabilirsiniz. Çünkü birey olarak insanın herkes olma potansiyeli var. Siz yazdığınız kişilerin deneyimini hissetmiyorsanız iki boyutlu karikatür bir metin yazmış olursunuz. Bunu da okur anlar zaten. Yazdığınız cümlelerin güzel olsun diye yazılmış hissi verir. Gerçek edebiyat metni cümleleri size unutturur, cümlelerin arkasındaki dünyayı göstermeye başlar” dedi. 

Resim sanatı ile roman - öykü arasındaki bağ

Öykü, roman yazan edebiyatçıların resim sanatıyla özel bir bağı olduğunu vurgulayan Gülsoy, bunun nedeni olarak edebiyatın amacının bir temsil ya da dünya yaratmak aynı zamanda onu gösterebilmek olduğunu söyledi. Gülsoy resim sanatı ile ilgili sözlerini şöyle sürdürdü: “Aslında yazar olarak o göstereceğimiz dünyayı çok farklı bakış açıları ile ressamlar gösteriyorlar. Yazarın da ressamın da amacı aynı, sanatçının yaratmakta olduğu dünyayı temsil etmek. Temsil edebilmek demek onu anladığımızı başkalarına gösterebilmek demek”

Sanatın iki bileşeni: Temsil ve oyun

Sanat kavramının iki bileşeni olduğunu anlatan Gülsoy, bunlardan birinin temsil diğerinin de oyun olduğunu söyledi. Edebiyatçının okuru, izleyiciyi bir oyuna davet etmesinin zorunlu olduğunu ifade eden Gülsoy, “Oyun dediğimiz de tekrar eden temalar ve yapılar demektir. Bu nedenle metinde bir mimari kurulur ve bu yüzden bir olay örgüsüne ihtiyaç duyarız. Aynı zamanda bu sayede takip edebiliriz ve biz de o oyunun içerisine katılabiliriz. Sadece oyun değildir ama oyunlu bir tarafı, izleyebildiğimiz bir tarafı vardır” dedi. 


İlham ve iç gözlem ilişkisi!

Sanatla uğraşanların ya da yazar olmaya niyetlenen insanların bir türlü çözemedikleri muammalardan biri olan ilham konusuna da bir açıklama getiren Gülsoy, ilhamın aslında pek çok kez geldiğini ancak insanların gelişini fark edemediğini söyledi. Hayattaki her şeyin ilham kaynağı olabileceğini vurgulayan Gülsoy, “Önemli olan bunun farkına varabilmek ve bunu bir sanat yapıtına dönüştürebilmek. Farkına varmak iç gözlemle olan bir şey. İç gözlem, insanın kendi içini izlemeyi, görmeyi öğrenmesi gerekiyor. Bu çok kolay bir şey değil kuşkusuz ama bizim yaratıcılığımızın kaynağında kendi bilinç dışı süreçlerimiz var. Biz onları tabi ki farkında değiliz o yüzden bize gökten zembille inmiş, kulağımıza fısıldanmış gibi geliyor. Ama aslında ilham aynen rüyalarda olduğu gibi bilincimizin benliğimizin farklı katmanlarının ürettiği ve onlardan sızan bir şeyler bunlar” dedi.  

Söyleşi sonunda okuyucular için kitap önerileri sorulan Murat Gülsoy şu isimleri saydı: Dava (Kafka), 1984 (George Orwell), Don Kişot (Cervantes)

Murat Gülsoy’un söyleşinin tamamını aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.



Devamını Oku

6 Mart 2013 Çarşamba

Öykü yazmak için 10 emir

Öykü yazmak Selim İleri'nin tabiriyle hala naif bir uğraş. Bu uğraşın içinde olan öykü yazarlarına Horacio Silvestre Quiroga Fortez'den öykü yazma tekniklerini de içeren 10 maddelik bir rehber. İncelemenizi öneririm.

Fortez'den öykü yazarlarına öykü yazmak için 10 emir
Öykü yazma teknikleri konusunda en çok önemsediğim ve okuyanına önemli ipuçları veren 10 maddelik bir öykü haritası buldum. Kendisi de bir öykü yazarı olan ve edebiyat tutkunlarının internetteki uğrak mecralarından biri olan Yekta Kopan'ın Fil Uçuşu adlı bloğunda rastladım ona. Semih Aközlü çevirisiyle Horacio Silvestre Quiroga Fortez tarafından yazılan bu Kusursuz Bir Öykü Yazarı İçin 10 Emir, yazarın anlatımıyla sadece öykü yazarlarına değil okuyucusuna da rehberlik ediyor. Öykü yazmaya gönül verenlere küçük ama yerinde ipuçları veren bu on madde sayesinde öykü yazma serüvenimiz daha da keyifli hale geliyor.

Duygularının akışına kapılma

Yazma aşamasında, yazım aşamasında girilen ruh halini ve dile yönelik önerilerin bulunduğu 10 emirde benim en çok ilgimi çeken dokuzuncu madde oldu. Bu maddede Fortez, "Duyguların akışına kapılarak yazma. Bırak silinsinler, ama sonra hepsini aklına getir. Bundan sonra duyguları yeniden canlandırabilecek gücün kalmışsa, zaten yolu yarılamışsın demektir." deniyordu. Kanımca yazarın duygularına esir olmasındansa aklı ile metnine hükmedip duygularını kelimelerle harmanlamasını öğütlüyordu.

Öykü ve roman arasındaki fark

Fortez, sekinci maddede ise yazarın, kahramanlarını öykü boyunca tutarlı bir şekilde var etmelerini ve okuru aldatmamasını öğütlüyordu. Ayrıca yine aynı maddede öykü ile roman arasındaki ayrıma dikkat çekerek öyküyü laf kalabalığından arınmış roman olarak nitelendiriyor. Öykü yazarından da bu gerçeği mutlak olarak kabullenmesini istiyor. 
Fortez'in Kusursuz Bir Öykü Yazarı İçin 10 Emir'ini okumanızı öneririm.
Devamını Oku

Duygu Asena Roman Ödülü

Kadın sorununa yönelik çalışmalarıyla tanınan yazar Duygu Asena anısına düzenlenen roman ödülü başvurularında sona yaklaşıldı. Son başvuru tarihi 15 Mart.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaşırken, Türkiye'de kadın mücadelesi denince akla ilk gelen isim olan Duygu Asena'dan bahsetmemek olmaz. Seksenli yılların sonunda "Kadının Adı Yok" eseri ile kadının toplumsal alanda yaşadığı sorunları ülkenin gündemine taşımış olan Duygu Asena, bu alanda her zaman ilklere imza atmıştır. Kadının Adı Yok adlı kitap yayımlandıktan 1 yıl sonra yasaklanan kitap, yasak kalkınca ünlü yönetmen Atıf Yılmaz tarafından sinemaya uyarlanmıştı.

Duygu Asena anısına saygı duruşu!
Doğan Kitap, 2007 yılından bu yana yazarın anısına her yıl düzenlediği Duygu Asena Roman Ödülü'nü bir saygı duruşu olarak nitelendiriyor. Kadın sorunlarına yönelik duyarlılığı artırmak ve kadın erkek eşitsizliğini edebiyat yoluyla irdelemek amacıyla düzenlenen Duygu Asena Roman Ödülü için son başvuru 15 Mart olarak belirlenmiş. Roman ödülüne sadece organizasyonun düzenlendiği yıl yayımlanmış kitaplar başvuru yapabiliyor.

Duygu Asena Roman Ödülü Katılım Şartları
Devamını Oku

Selim ileri: Roman artık satıs unsurudur!

Türk edebiyatının son dönemini değerlendiren usta yazar Selim İleri, günümüzdeki edebiyat ortamının fabrikasyon halini aldığını belirterek romanın satış rakamlarıyla anılır olduğunu söyledi.

Selim İleri edebiyatın ticari meta haline geldiğini söyledi.
Selim İleri'nin 24 televizyonunda yer alan Yazının Ustaları adlı programındaki söyleşisini video paylaşım sitesinde izlerken aldığım çeşitli notları sizlerle paylaşmak istedim. İki video halinde olan söyleşinin ilkinde Selim İleri, günümüz Türk edebiyatının son dönemine yönelik yerinde tespitler yapıyor.

Selim İleri: Edebiyat ortamı ticari meta haline geldi!

Yazarlık hayatının ilk yılları ile günümüz edebiyat ortamını karşılaştıran Selim İleri iki dönem arasında ciddi farklar olduğunu vurguladı. Günümüz yazarlarına hafiften dokundurarak açıklamalarını sürdüren yazar videodaki söyleşisinde şunları söyledi: “Bizim kuşağın yetiştiği yıllarda edebiyat daha kendi iç dünyası içerisinde olan, bugünkü gibi bir fabrikasyon halini almamış bir ortamdı. Bugün edebiyat ticari bir meta haline gelmiş bir ortam. Benim yetiştiğim yıllarda insanlar kendi yazdıkları, çizdikleri ile ilgilenirdi. Kitaplarının nasıl sunulacağını planlamazdı. Bu açıdan bakıldığında dün ve bugün arasında çok ciddi fark var. Belki işin profesyonelleşme başlamasından dolayı bunun doğal olduğunu düşünmek de mümkündür. Ama bizi yetiştiren insanların özverileri, duyarlılıkları, edebiyata olan bağlılıkları hasret olarak ben de var.”

Gençler romanlarının satışıyla ilgileniyor!

Okuyucunun ve yazarın gözündeki roman algısına da değinen Selim İleri, romanın artık satış unsuru olarak ele alındığını vurguladı. Yazar olmak isteyen gençlerde de buna yönelik bir eğilim olduğunu belirten Selim İleri “Gençlerde ben nasıl iyi roman yazarım diye değil, yazdığım romanı nasıl sattırırım diye bir kaygı hakim” dedi.

Okuyucu: Romanınız ne kadar sattı?

Günümüzün öykü anlayışına dair bir açıklamada da bulunan Selim İleri sözlerini şöyle sürdürdü: “Öykü ise hala daha narin bir çizgide. Kendi içerisinde daha tutarlı bir iş yapma gayreti gösteren yazarların kaleminden çıkıyor. Roman alanında da bu tarz kalemler elbette var. Ama genel perspektiften yaklaştığımızda roman bugün Türkiye’de “Ne kadar sattı?” sorusuyla anılıyor. Maalesef okuyucuda da bu hastalık var. Eskiden romanda ne anlattınız diye sorardı okuyucular –gerçi bu da saçma bir soruydu- ama şimdi kaç adet basıldı, kaçıncı baskıda diye soruyorlar.
Umutsuzluğa da kapılmamak lazım, hep böyle gidecek diye bir kaide yok. Sanıyorum ki tekrar kendi mecrasına, edebi akışına geri dönecektir.”

Selim İleri’nin burada kendimce önemli gördüğüm açıklamalarına yer verdim. Yazarın nasıl yazdığını, eserleri hakkında neler düşündüğünü ve keyifli sohbetini dinlemek için mutlaka videoları izleyin.

 
Devamını Oku

5 Mart 2013 Salı

Edebiyat Galerisi Net Öykü Yarısması

Edebiyat Galerisi Net Kısa Film Öykü Yarışması düzenliyor. Yarışmaya son katılım tarihi 15 Mart.

Edebiyat Galerisi Net Öykü Yarışması
Edebiyat Galerisi Net, Türkçenin özleşmesini, korunup geliştirilmesi, zenginleştirilmesi Türk edebiyatını gençlere sevdirmek amacıyla Kısa Film Öykü Yarışması düzenliyor. LoveField adlı kısa filmimde geçen olayı yarışma teması olarak belirleyen Edebiyat Galerisi Net yarışmada birinci olan katılımcının kitabını yayımlayacak. Yarışmaya katılmak isteyen yazarlardan 100 sayfa öykü yazmaları isteniyor. Yarışmaya son katılım tarihi 15 Mart olarak açıklandı.
Uzun öykü alanında denemeleri olan ya da ilk defa bu alanda eser verecek olan yazarlar için ideal bir yarışma.

İşte yarışmanın teması olan LoveField adlı kısa film.

Yarışma şartları

  1. T.C vatandaşı olmak.
  2. 18 ve 30 yaşlarındaki yurt içi ve yurt dışındaki gençlerimiz katılabilir. Yarışmaya 18 yaşından gün almış olması gerekir.
  3. Yarışmaya kabul edilecek eser daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış olması gerekir.
  4. Eserler en fazla 100 sayfa olmalı ve Türkçe,Türk Dili ve İmla Kurallarına uygun olarak yazılmalıdır.
  5. Eserler 12 punto ve 1.5 satır aralığıyla dizilmiş olmalı ve Times New Roman yazı karakteriyle yazılmış olmalıdır.
  6. Bir yarışmacı en fazla 1 (bir) eserle yarışmaya katılabilir.
  7. Jüri üyelerinin birinci derece yakınları yarışmaya katılamaz.
  8. Eserlerin son teslim tarihi 15 Mart 2013’dir.
  9. Sonuçlar ve Ödüller 19 Mayıs 2013′ de ödül sahiplerine bildirilip verilecektir.
  10. Ödül kazanan eserlerin her türlü yayım ve telif hakkı öykü kitabını basacak yayın evine aittir.


Ödüller
Birinciye: 1000 adet öykü kitabı yayımlanması
İkinciye: Edebiyat Galerisi Net etkinliğine katılımını sağlamak, galeri yazarlarının kitapları ve plaket,
Üçüncüye: Galeri yazarları kitapları ve plaket

Öykü Yarışması Seçici Kurul
Prof. Dr. Ercan KIZILAY
Prof. Dr. Levent SEÇER
Doç. Dr. Hüseyin YALTIRIK
Nazım GÜVENÇ (Gazeteci-Yazar ve Yönetmen)
Mehmet SEVİŞ (-Şair-Yazar ve Yönetmen-)

Bilgi ve Eser Teslimi
edebiyatgalerisi@gmail.com
edebiyatgalerisi.net@gmail.com
www.edebiyatgalerisi.net
İletişim: 0539 629 51 11

Not: Yarışma Sonuçları “Her Katılan Yarışmacıya” İletileceği İçin,  Posta Katılım Bedeli 10 TL’dır. Posta çeki hesabı: 0637 92 47
Devamını Oku

Polisiye roman nasıl yazılır?

Polisiye romanların büyük kuramcısı S.S. Van Dine’ın'ın kaleminden Polisiye Roman Yazmanın 20 kuralı, polisiye meraklılarına özel.

Polisiye Roman Yazmanın 20 Kuralı
Polisiye romanın diğer türlere nazaran özel bir okuyucu kitlesi olduğu söylenebilir. Bu türün yazarları da romanın temel kurallarına sadık kalarak polisiye kavramı çerçevesinde bazı özel anlatım şekilleri ve teknikleri kullanmakta. Polisiye romanların büyük kuramcısı S.S. Van Dine'ın Polisiye Roman Yazmanın 20 Kuralı adlı makalesini sizinle paylaşmak istedim. Afilli Filintilar grubunun üyesi  Samed Karagöz'ün aynı adlı sitedeki yazılarından birinde yer verdiği bu makalede polisiye roman yazmak isteyenlere önemli ipuçları veriyor.

Makaleden bazı notlar
Kuralları okurken en çok dikkatimi çeken uyarılardan biri kesinlikle bir aşk hikayesine yer verilmemesi gerektiğini vurgulamasıydı. Aşk hikayesinin okuyucuyu gereksiz bir duygusallığa sürükleyeceği ve konuyu akılcılıktan duygusallığa çekeceği belirtiliyordu. Van Dine makalesinde, polisiye romanının amacının aşıkları evlendirmek değil, cinayeti çözmek olduğunu bu nedenle duygusallığın okuyucu yoldan çıkardığını söylüyordu.

Kusursuz cinayet şart
Okurun romandan beklentilerine atıf yapan Van Dine, Amerikalıların insancıl olduğunu, bu nedenle iyi bir cinayet kurgusunun onların korku ve intikam duygularını coşturduğunu, okurda zanlıyı hemen adalete teslim etme isteğinin doğduğunu belirtiyor. Kusursuz bir cinayet işlendiğinde bu isteğin 3-4 kat arttığını da not düşüyor.
Cinayet yöntemi ve onu araştırma şeklinin tamamen bilimsel olması gerektiği de makalede üzerinde önemle durulan ayrıntılardan. Eğer yazar bilim ötesi veya uydurma araçlarla cinayet silahı ya da yöntemi kurgularsa okuyucunun inandırmakta güçlük çekebilir. Yazar kendini fantezi dünyasına kaptırırsa polisiye türünden giderek uzaklaşır ve macera romanına yelken açmasına neden olur.

Okuyucu cinayeti ayrıntılı bilmeli
Makalede geçen bir diğer önemli nokta da cinayetin okuyucuya açık seçik tüm ayrıntılarıyla anlatılmasıdır. Yani, okuyucu kitabı bitirdiğinde cinayetin hangi ipuçlarıyla çözüldüğünü öğrendikten sonra kitabı yeniden okuyup, aynı ipuçlarını kendisi de bularak cinayeti çözebilmelidir.
Diğer ipuçlarını öğrenmek için Polisiye Roman Yazmanın 20 Kuralı'na bakalım.
Devamını Oku

Yazarlık kursları protesto edildi!

ABD'nin Pensilvanya eyaletinde 190 yazar ve öğretmen yaratıcı yazarlık kurslarını protesto etti. Haberin ayrıntıları ve üzerine düşündüklerimi sizinle paylaşıyorum.

Yazarlık kursları protesto edildi
Yaratıcı yazarlık hakkında haber kaynaklarını tararken karşıma ilginç bir protesto çıktı. 2011 yılından yayımlanan bir habere göre 190 yazar ve öğretmen yazarlık kurslarının aldatıcı olduğunu, edebiyatı yönden etkilediğini düşünüyordu. Protesto gösterisini düzenleyen sivil toplum kuruluşunun başkanı olan Ulusal Kitap Ödülü sahibi Amerikalı yazar Bob Shacochis, yazarlık kurslarının  metodolojik açıdan aşırı banal, oldukça yanıltıcı, aldatıcı ve kötü olduğunu söylerek ısmarlama yazar olunamayacağını, yaratıcı yazarlık kurslarının kişileri ısmarlama yazarlığa yönlendirdiğini iddia ediyor. 

Yazarlık kursları anlaşılır tuhaflık mı?
Yine aynı haberde Bob Shacochis, yaratıcı yazarlık kurslarının var olduğu bir ülkede edebiyattan söz edilemeyeceğine vurgu yapıyor. Yazarlığın doğal seyrinde akması gereken bir hayat biçimi olduğunu ifade eden Shacochis, sözlerini söyle noktalıyor: "Göz önündeki tuhaflıklara biz ‘Anlaşılır Tuhaflıklar’ diyoruz. Ve bu anlaşılır tuhaflıkların çirkinliğinden bahsediyoruz. Yaratıcı yazarlık kursları da anlaşılır tuhaflıktır. İnsanların en fazla aldatılmaya müsait yönleri anlaşılır tuhaflıklara çabuk kanmalarıdır. Tuhaflıklar, genellikle anlaşılır kılınarak inandırıcılık kazanırlar."

Bilgi tek başına yeterli mi?
Amerikalı yazarın özellikle "yazarlığın doğal seyri içinde akması" sözüne katılıyorum. Yaratıcı yazarlık kursları ya da kitapları bizleri teknik olarak bilgilendirirken kişi olarak yazarlığın doğasından kopuyor olabiliriz, kendi başımıza uzun uğraşlar ve deneyimler sonucu keşfedeceğimiz pek çok yararlı bilgiyi kısa sürede, özümsemeden, hazır olarak elde ediyoruz. Bilginin insan yaşamında çok önemli bir yeri olduğu kanıksanamaz ancak duygu ile harmanlanmamış, yaşamsal deneyimlerle donatılmamış teknik bilginin ne kadar uygulanabilir olduğu ya da bu uygulama sonucunda nitelikli ürünler ortaya çıkıp çıkmayacağı tartışma konusu.

Yazarlık okula sığar mı?
Okul kavramının bile tek tip insan yetiştirdiği, yaratıcılığı öldürdüğü ve belli metotları baz alan toplu eğitimin ezberci ve düşünemeyen bireyleri yarattığı tartışılırken yazarlık gibi özgür bir ruh, düşünce ve yaşam şekli isteyen bir uğraşının okul, atölye gibi bir kalıba sığdırılıp güdükleştirilmesi edebiyata ne kadar faydalı olabilir?

Akdemiden yaratıcı çıkar mı?
Yazarlık okullarında benzer süreçlerden geçen yazar adayları tıpkı bir fabrika gibi standart ürünler mi verecek? Yoksa içlerinden bazıları elde ettiği bu bilgiyi kendi yaşamının can suyu ile büyütüp ortaya benzersiz bir edebiyat ürünü, akımı veya eserini mi çıkaracak? Bunu zaman gösterecek sanırım.
Yaratıcılıkla ilgili çok bilinen bir tespiti burada yinelemek isterim: Dünyayı değiştiren pek çok mucit, bilim adamı, düşünür ve yazar akademiden çıkmamıştır.
Devamını Oku

4 Mart 2013 Pazartesi

altKitap Öykü Ödülü 2013

Öyküye gönül verenlere yeni bir fırsat. altKitap Öykü Ödülleri, öykü yazarlarını heyecanlı bir edebiyat ödülüne çağırıyor. 
Altkitap 2013 Öykü Ödülü Son Başvuru 10 Mart
Öykücülüğün ülkemizde yaygınlaşması adına düzenlenen altKitap Öykü Ödülleri bu yılda öykü yazarlarını davet ediyor. Gönderilen öyküler Özge Calafato, Hande Ortaç, Aylin Sökmen ve Engin Türkgeldi'nin yer aldığı ön seçim kurulunun değerlendirmesinden geçecek. Ön seçimin ardından değerlendirme sonucundaki nihai sıralama Hakan Bıçakcı, Hakan Günday, Ece Temelkuran, Aslı Tohumcu ve Cem Uçan’dan oluşan Seçici Kurul tarafından belirlenecek.

Öyküler e-kitap olarak yayınlanacak
Değerlendirmeler sonucunda dereceye giren ve yayımlanmaya değer görülen öyküler altKitap tarafından e-kitap olarak yayımlanacak Öykü ödülüne son başvuru tarihi 10 Mart 2013.
Sonuçlar 2 Mayıs 2013 tarihinde www.altkitap.net sitesinde açıklanacak, ve ardından belirlenen tarih ve yerde ödül töreni düzenlenecek.

Katılım Koşulları

  1. Katılım herkese açıktır. Konu sınırlaması yoktur.
  2. altKitap Öykü Ödülü’ne bir öykü ile başvurulur. Bir kişi birden fazla öykü ile başvuruda bulunamaz.
  3. Öykü en fazla 2.013 sözcükten oluşmalıdır. Bu sınırlamaya uymayan öyküler değerlendirme dışı bırakılacaktır.
  4. Daha önce herhangi bir ortamda yayımlanmış ve/veya ödül almış öyküler başvuruda kabul edilmeyecektir.
  5. Başvuruda bulunmak isteyenlerin öykülerini bir yazı programı dosyası (word, 12 punto, Times New Roman) olarak elektronik yolla ulaştırmaları gerekmektedir (e-posta içeriğine kopyalanmış öyküler türkçe karakter sorunları nedeniyle okunamamaktadır).
  6. Ad, soyad, özgeçmiş, açık adres, telefon numarası, kullanımda olan bir e-posta adresi bilgileri öykünün yer aldığı dosyadan farklı bir dosyaya kaydedilmeli ya da e-posta içinde belirtilmelidir. Bu bilgileri bildirmeyen katılımcıların öyküleri değerlendirmeye alınmayacaktır.
  7. altKitap Öykü Ödülü‘ne katılan öyküler seçici kurula yazar kimlikleri gizli olarak sunulmaktadır. Bu nedenle öykünün yer aldığı dosyada yazarın kimliğine dair bir bilginin yer almamasına dikkat edilmelidir.
  8. Başvurular altkitap@altkitap.net adresine yapılacaktır

Devamını Oku

Çocuklar için okuma ve yazma atolyesi

Atölye Ceres, çocuklara okuma ve yazma edinimi kazandırmak için Keyifle Okuyorum Özenle Yazıyorum başlıklı okuma ve yazma atölye çalışması yapıyor.

Keyifle Okuyorum Özenle Yazıyorum
Günümüzün dijital çağında çocuklara okuma ve yazma alışkanlığı kazandırmak için düzenlenen bir atölye çalışmasından bahsedeceğim. Atölye Ceres tarafından organize edilen ve eğitmenliğini çocuk kitapları yazarı Tülin Kulluk Kozikoğlu'nun yapacağı çocuklar için okuma yazma atölyesi 23-24 Mart tarihleri arasında yapılacak. Keyifle Okuyorum Özenle Yazıyorum sözüyle özetlenen atölye çalışmasının 3, 4 ve 5. sınıflar için uygun olduğu bildirildi. 10 saat sürecek atölye çalışmasında çocukların yazıyla tanışması, yaratıcı olmanın, okumanın ve yazmanın büyüsüne kapılmaları, okumayı ödev olarak algılanmaktan çıkarmayı ve çocukların kendilerini yazıyla ifade edebilme yetisini kazanmaları hedefleniyor.

Tülin Kulluk Kozikoğlu çocuklar için yazarlık atölyesi eğitmeni
Tülin Kulluk Kozikoğlu kimdir?
Atölyenin eğitmenliğini yapacak olan Tülin Kulluk Kuzikoğlu, Lili ve Yedi Çocuğu serisi, Bir Tanecik Oğlum, Kelebeğini Arayan Ayşe,Yemeğini Arayan Tırtıl kitaplarının yazarıdır.

Detaylı Bilgi İçin
Atölye Ceres – Tuğba Demir
0.212.296 41 30 / 0.532.325 97 18 tdemir@ceresyayinlari.com

Atölyenin içeriği hakkında bilgi   
Devamını Oku

Yaratici Yazarliga Genç Bakışı

İnternette gezinirken bulduğum bir yazı. Süleyman Demirel Üniversitesi Edebiyat Kulübü imzalı bu yazıda yaratıcı yazarlık kavramı ve yazar adaylarına olan katkısı anlatılıyor. 

Süleyman Demirel Üniversitesi Edebiyat Kulübü
Her ciddi uğraş gibi yazı yazma sanatı da kendine göre kuralları ve zorlukları olan bir etkinlik alanıdır. Belki de yazı yazma sanatı, bir sanat olması bakımından, özel yeteneği gerekli kılmasıyla birçok uğraş alanından daha güçtür. Ancak bu güçlük, içinde kuvvetli bir yazı yazma isteği olan genç insanı geriletmez, geriletmemelidir. Çünkü yazı yazmanın da yöntemleri vardır. Belki insanlara eğitimle yetenek kazandırılamaz, fakat, mevcut olan yetenek geliştirilebilir, iyi ve başarılı yazı yazmanın yolları gösterilebilir.
Böyle bir düşünceden yola çıkılmış olsa gerek günümüzde artık dünyanın çeşitli yerlerinde olduğu gibi ülkemizde de ‘yaratıcı yazarlık’ üzerine kurslar düzenleniyor, makaleler yazılıyor, kitaplar yayımlanıyor. Çoğu belirli bir başarı çizgisini yakalamış yazarların yürüttüğü bu tür etkinlikler hikâye, roman, şiir veya başka bir türde yazı yazmak isteyen genç insanın yazı yazma uğraşına daha dikkatli ve bilinçli hazırlanmasını sağlıyor. Unutmayalım ki, her genç yazar yahut şair adayının ustası kendisinden önceki yazar ve şairler, atölyesi de onların eserleridir. Özellikle yaratıcı yazarlık kurslarında usta bir yazarla karşılıklı iletişim içinde bulunmak genç yazar adayı için iyi bir fırsat hazırlar.

Yaratıcı yazarlık kitapları yolumuzu aydınlatır
Yaratıcı yazarlık konusunda süreli yayınlarda çıkan bazı makale ve denemelerle de karşılaşmak mümkün. Bunun yanında konuyu çeşitli boyutlarıyla ele alan kitaplarla da karşılaşırız. Amerika’dan ve Avrupa ülkelerinden sonra bu konuda Türkiye’de de bazı kitaplar yayımlandı. İkisi de 2004 yılında yayımlanan Veysel Çolak’ın Şiir Nedir ve Nasıl Yazılır? Yaratıcı Yazma Dersleri adlı kitabı ile Murat Gülsoy’un Büyü Bozumu: Yaratıcı Yazarlık adlı kitabını burada hemen hatırlayacağız. Bu kitaplara başka kitap adları da eklemek mümkün. Belki yaratıcı yazarlık üzerine yazılan kitaplar ve makaleler başarılı bir yazı yazmamızı tek başına sağlayamazlar. Ama başarılı bir yazı yazmanın yöntemlerini ve sırlarını göstererek yolumuzu aydınlatırlar. Sonuçta yazı yazmak yine böyle bir çabanın içerisine giren kişinin çalışmasına kalıyor. Bunun başka türlü olması da mümkün görünmüyor.

Yazmanın ilk adımı okumak
Galiba yazı yazmak konusunda sorulacak sorulardan biri şu olmalıdır: Yazı yazmak istiyoruz, ama, gereğince okumada bulunuyor muyuz? Okuduğumuz eserler üzerinde düşünüyor muyuz? Sanırım yazı yazma konusunda, yaratıcı yazarlık konusunda öncelikle kendimize sormamız gereken soru bu olsa gerek. Belki de yazı yazma sanatında atılacak ilk adım okumaktır. Ancak, burada önemli olan neyi ve nasıl okuduğumuzdur. Unutmayalım ki, okumak hiç de yabana atılacak bir uğraş değildir.
Yazı yazmaya yeni başlayan kişinin önündeki birinci problem dildir. Duymamız ve düşünmemiz yetmez. Onu dille ifade etmemiz gerekir. Edebiyat, dille yeni dünyalar kurmaktır. Yeni bir dünya kurarken de önce malzemeye ihtiyaç duyarız. Sonra onu arzumuza göre şekillendirmek isteriz. Ancak, dil buna izin vermez. Dilin karşı duruşunun geriletilmesi çetin bir mücadele ister. Bu mücadeleyi göze almadan başarıyı yakalamak pek mümkün değildir. Belki de dil, aşılması gereken ilk duvardır.

Önce insanı anlamalı
Yazı yazmak isteyen kişinin hayatı ve insanı iyi gözlemlemesine ihtiyaç vardır. Çünkü yazı, hayatı ve insanı anlatır. Bakmasını ve görmesini bilmediğimiz, bize kapalı bir dünyayı nasıl anlatabiliriz? Önce insana bakmasını öğreneceğiz. Onu anlamaya çalışacağız. Ancak ondan sonra insanı ve hayatı anlatma şansını yakalayabiliriz. İnsanı anlamak ve anlatmak kendimizden başlar. Ünlü Fransız filozofu H. L. Bergson, “İnsan en iyi kendini tanır” diyor. Öyleyse işe kendimizi tanımak ve tanıtmaktan başlamamız gerekecektir.
Yazı yazmak belirli bir heyecanı ve korkuyu beraberinde getirir. Önemli olan heyecanın ve korkunun baskısından kurtulup onları yazı yazmak için etkin kılabilmektir. Yazı sanatının başlangıcında olan insan ancak korkuyu alt edebilecek cesareti kendinde bulduğunda, heyecanını yok etmek yerine onu yazısına taşıyabildiğinde başarıyı yakalar. Çünkü heyecan yıkıcı olmaktan çok yapıcıdır, esere canlılık ve sıcaklık katar. Hata yapmaktan, yanlışlara düşmekten korkmak boşunadır. Çünkü doğrunun, güzelin ve başarılının yolu hatalardan, yanlışlardan geçer. Belki de iyi bir cümleye ulaşabilmek için onlarca kötü cümle kurmamız, bir yığın anlam yanlışına düşmemiz gerekecek. Eğer yazma konusunda yeterince isteğimiz ve cesaretimiz varsa bunları aşma şansımız da var demektir.

Yazar adayı yolunu kendi çizmeli
Şiir, hikâye veya roman yazmanın belki kurallarından ve yollarından söz edilebilir. Fakat, bunların katı kurallarından söz etmek doğru olmaz. Yazı yazmanın kurallarını ve yollarını keşfetmek bir süreç ister. Bu süreci göze almak gerekir. Her yazar ve her eser bir okuldur. Daima onlardan öğrenilecek bir şeyler vardır. Kişinin yazarını ve eserini seçmesi ayrı bir iştir. Her yazar ve her eser bizim ihtiyacımıza cevap vermeyebilir. Biz, başka eserlerde daha çok kendimizi ararız çünkü.
Başka yazar ve eserlerin yanında asıl okul kendi yazı atölyemizdir. Daha çok orada öğreniriz ve sınarız kendimizi. Hem yazı yazan insanı, hem kendi iç dünyamızı… Zira yazı, kendi iç dünyamıza eğilmemizdir aynı zamanda. Kendimizle didişmemiz, hesaplaşmamız…

Özgüven olmazsa olmaz
Bütün bunlardan sonra kişinin kendine inanması ve güvenmesi gelir. Güven, cesaretle birlikte yürür. Kendimizi önemsediğimizde, kendimize güvendiğimizde kimlik kazanmaya başlarız. Bu da başarıyı getirir. İyi işler yapacağımıza inanmadan iyi işler yapmamız nasıl mümkün olabilir?
Yaratıcı yazarlıkta yazdığımız şiire, hikâyeye, deneme yahut romana kendimizden bir şey katmamıza ihtiyaç vardır. Yaratıcı yazarlığın sırrı da burada gizlidir. Daha önce söylenmiş, yazıya geçirilmiş şeyleri yeniden söylemek yaratıcı yazarlık değil, tekrardır.

Kaynakça
Roberta Allen, “Çabuk Kurmaca”, Çev. Özge Üstüner, külöykü, Sayı: 7, Ocak-Şubat 2006, s. 3-6.
Veysel Çolak’ın Şiir Nedir ve Nasıl Yazılır? Yaratıcı Yazma Dersleri
Murat Gülsoy’un Büyü Bozumu: Yaratıcı Yazarlık
Necati Mert, Öykü Yazmak, Hece Yayınları, Ankara 2006.
Aydın Şimşek, Yaratıcı Yazarlık ve Deneysel Düşünme/Bir Atölye Çalışması, Kum Yayınları, 2006
Zehra İpşiroğlu, Yaratıcı Yazma, Morpa Yayınları, 2006.

Süleyman Demirel Üniversitesi Edebiyat Kulübü

Devamını Oku

3 Mart 2013 Pazar

Yaratıcı Yazarlık Alıştırmaları

Yaratıcı yazarlık alıştırmalarının yazar adaylarının gelişimi açısından vazgeçilmez uğraşlardan biri olduğunu düşünüyorum. Bu çerçevede Yeşim Cimcoz'un yazar adaylarına yönelik kurguladığı yaratıcı yazarlık alıştırmalarını sizinle paylaşıyorum.

Yaratıcı Yazarlık Alıştırmaları - Yeşim Cimcoz
Yazı yazma alışkanlığı edinmek, yazdığımız metinleri oluştururken çeşitli teknikler kullanmak yazar adaylarının gelişimine yönelik katkı sağlıyor. Belirli aralıklarla yapacağımız alıştırmalar, kurgu, kahraman yaratma, olay örgüsü oluşturma, gerçekçi diyalog yazma gibi yetilerimizin zamanla gelişmesini sağlıyor.

Alıştırmalar yazmayı kolaylaştırıyor
Yeşim Cimcoz tarafından kurgulanan ve yazar adaylarına yönelik kolay, anlaşılabilir ve yol gösterici bir niteliğe sahip alıştırmalar sayesinde yazdığımız metinlerin edebi değerini artırabilir, yazarken aklımızdaki hikayeyi kağıda daha kolay aktarabiliriz. Haydi alıştırmaları inceleyelim.

Yaratıcı Yazarlık Alıştırmaları 
Not: Alıştırmalar aşağıdan yukarıya doğru sıralanmış.
Devamını Oku

Oyku tek raunda nakavt eder!

Öykü ve roman arasındaki ilişkiyi keyifli bir benzetme ile anlatan bir yazı buldum. Yaratıcı yazarlık alanında uğraş veren ve diğer edebiyat tutkunlarının mutlaka okumasını dilediğim bir yazı.

Öykü roman ilişksi Julio Cortazar
Öykü - roman karşılaştırmaları hem okuyucuları hem de yazarları keyifli bir tartışmaya yöneltir. Öykücülerin daha fanatik olduğuna inandığım bu tartışmada acaba yazarlar ne düşünüyor? Usta öykücü Borges hakkında bir araştırma yaparken bir yazı ile karşılaştım. Vatandaşı Julio Cortazar öykü üzerine 1970 yılında kaleme aldığı bir yazı. Öykü ve roman arasındaki ilişkiyi bir benzetme ile anlatan yazarın makalesini sizlerle paylaşmak istedim.

Makale --> Julio Cortazár: Öykü Üzerine
Devamını Oku

Borges ve Roman Uzerine

Öykü alanında çığır açan Jorge Luis Borges neden roman yazmadı? Borges'in roman konusundaki düşünceleri neydi? Bu yazı bir sırrı anlama çabasıdır.

Borges öyküyü tercih etti ama roman yazmadı.
Öykü ve roman arasındaki ilişki ya da ilişkisizlik edebiyatın en temel gizemlerinden biridir. Geçmişte birçok değerli yazarın başarılı eserler verdiği öykü şimdilerde sadece tutkunlarının yazdığı ve okuduğu bir edebiyat dalı. Roman ise adeta krallığını ilan etmiş ve kalabalıkların beğenisini kazanan pop şarkıcıları gibi caka satıyor. O kadar ki özellikle ülkemizde yayınevleri öykü yazarı olmaya niyetlenen gençlerin dosyalarını geri çevirip onlara roman yazmasın öğütlüyor.

Borges'in roman eleştirisi izinden
Şimdi ve geçmişte büyük eserler vermiş hatta öyküde kendi alanını, tarzını yaratmış olan Jorge Luis Borges, roman yazmamış kendini öykü yazarı olarak tanımlamıştır. Borges gibi -abartı olmazsa- “dahi” olarak nitelendirebileceğimiz bir yazarın neden roman yazmadığı okurlar tarafından merak edilen bir gizem olarak kalmıştır. Bu konuda kendimce yaptığım araştırmada (okurumuz Cem Kaçar’ın önerisiyle) Borges’in bir açıklamasına rastlayamadım. Birçok kaynakta 1935'te yazdığı hayali bir romanı eleştirdiği “Al-Motasim'e Bir Bakış” isimli öykü yazdığı yer alıyordu fakat ayrıntıya yer vermiyordu. Daha sonra 1941 yılında öykülerini topladığı Yolları Çatallanan Bahçe adlı kitabında aynı adla yer alan öyküsünde roman ile ilgili ilginç tespitlerin yer aldığını gördüm.

Roman yetersiz mi?
Öyküden aldığım pasajlardan kendimce çıkardığım yorum Borges’in hayatın çok yönlülüğünün roman gibi kurgu eserlerde güdük kalacağı düşüncesine sahip olduğudur. Batı tarzına uymayan ve roman gibi tek düze bir çizgide değil çatallı bir yol izleyen sıra dışı ve eşi olmayan bir roman üzerinden fikirlerini açıklayan Borges, zamanın, olasılıkların romanın dar kabına sığamayacağını vurguluyor. Kanımca öyküye yönelmesinin sebebi olarak da bunu görüyorum. Belki de ben yanılıyorumdur, Borges’in yazdıklarına bakarak yetersiz bir niyet okuma çabası da olabilir. Bir de siz okuyun, yorumlayın, hep beraber bulmaya çalışalım.

Yolları Çatallanan Bahçe öyküsünden alıntılar
“Simgelerden kurulu bir labirent,” diye düzeltti. “Gözle görülmez bir zaman labirenti. Bu sırrın çözümü bana, barbar bir İngilize layık görüldü. Aradan yüzyıldan uzun bir süre geçtiği için ayrıntıları yerli yerine oturtmak imkansız; ama olup biteni kestirmek zor değil. Ts’ui Pen birden bire; kitabı yazmaktan vazgeçiyorum demiş olmalı. Başka bir keresinde de; bir labirent kurmaktan vazgeçiyorum demiştir. Herkes bunların iki ayrı eser olduğunu sanıyordu; kitapla labirentin tek ve aynı şey olduğu hiç kimsenin aklına gelmemiş. Duru Yalnızlığın Köşkü, belki de yolları son derece karmaşık bir bahçenin tam ortasında duruyordu; bu durum mirasçılara gerçek bir labirentin varlığını düşündürmüş olabilir. Ts’ui Pen öldü; sahibi olduğu o uçsuz bucaksız topraklarda yaşayan hiç kimse bir labirente rastlamadı; romandaki karışıklıkların bana labirentin romanın kendisi olduğunu düşündürdü. İki ipucu meselenin doğru çözümünü buldurdu bana. Biri: Ts’ui Pen’in gerçek anlamıyla sonsuz bir labirent yaratacağı yolundaki garip söylenti. Öteki: ele geçirdiğim bir mektubun parçası.”



Zihnim böyle karmaşıkken Oxfort’dan sizin de gözden geçirdiğiniz el yazması geldi. O cümle de dikkatimi çekmişti elbet: Yolları çatallanan bahçemi çeşitli geleceklere (hepsine değil) bırakıyorum.  Daha ilk bakışta anladım: ‘Yolları çatallanan bahçe’, o karmaşık romandı; çeşitli geleceklere (hepsine değil) sözü çatallanmanın uzamda değil zamanda olduğunu düşündürdü. Eseri iyice bir okuyunca bu kuramım doğrulandı. Bütün kurgusal eserlerde, kişi birden fazla seçeneklerle karşılaştığında bir tekini seçer ve ötekilerden vazgeçer; Ts’ui Pen’in kurgusal eserindeyse yazar - aynı anda- hepsini birden seçiyordu. Yazar böylelikle kendileri de çoğalıp çatallanan çok sayıda gelecek, çok sayıda zaman da yaratıyordu. Romandaki çelişkilerin açıklaması bu işte. Diyelim ki Fang diye birinin bildiği bir sır var; bir yabancı çalıyor kapısını; Fang araya giren bu adamı öldürebilir, araya giren adam Fang’ı öldürebilir, ikisi de kaçıp kurtulabilir, ikisi de ölebilir falan filan. Ts’ui Pan’in eserinde akla gelebilecek bütün çözümler içerilmiş; her biride başka çatallanmalar için birer çıkış noktası. Bazen, bu labirentin yolları kavuşur; örneğin, siz bu eve geldiniz; olası geçmişlerden birinde düşmanımsınız, bir başkasında dostum. Düzelmek bilmeyen Çincemin kusuruna bakmazsanız birkaç sayfa okuyalım.”



“Şanlı atanızın bu çeşitlemeleri boşu boşuna kurcaladığını sanmam. On üç yılını bıkıp usanmadan bir retorik oyunu kurmaya adaması akla yakın gelmiyor. Sizin ülkenizde roman, edebiyatın dallarından biridir; Ts’ui Pen son derece usta bir romancı ama aynı zamanda da kendini yalnızca romancı olarak görmeyen bir edebiyat adamıydı. Çağdaşlarının tanıklığı onun metafizik ve mistik ilgileri olduğunu gösteriyor- yaşamı da bunun bütünüyle doğrular nitelikte. Romanın büyük bölümü felsefi tartışmalarla dolu. Karşısına çıkan bütün meseleler arasında, zamanın bir uçurumu andıran sonsuzluğu kadar kafasını uğraştıran hiçbir mesele olmadığını biliyorum. Oysa Yolları Çatallanan Bahçe’nin sayfalarında karşımıza çıkmayan tek mesele bu. Zaman sözünü bile kullanmıyor. Bu sözcükten bile bile vazgeçmesini nasıl açıklıyorsunuz?”
            Çeşitli açıklamalar önerdim -hepside doyurucu olmaktan uzaktı.- Bunlar üzerinde tartıştık. Stephen Albert dedi ki:
            “Doğru cevabı satranç olan bir bilmecede geçmeyen tek sözcük hangisidir?”
             Bir an düşündükten sonra cevap verdim: “satranç sözcüğü!”
            “Tam üstüne bastınız,” dedi Albert. “Yolları Çatallanan Bahçe konusu zaman olan uçsuz bucaksız bir bilmece ya da mesel; bu çok gizli nedenden ötürü zaman sözcüğü geçmiyor. Bir sözcüğü hiç kullanmama, onun yerine yetersiz benzetmeler ve dolambaçlı anlatım yollarına başvurmak, onu vurgulamanın belki de en etkili yoludur. İmalarla  yazan Ts’ui  Pen’in bitip tükenmez romanının dolambaçlarında yeğlenen dolaylı  yöntem de budur işte.

Yolları Çatallanan Bahçe öyküsünün tamamı

Anton Çehov roman yerine öyküyü tercih etti
Anton Çehov
Ya Çehov!
Yeri gelmişken romana bulaşmayan diğer bir öykü ustasından Anton Çehov’dan alıntı yapalım. Acaba Çehov neden romana yönelmedi. Çehov’un sözlerinden kısa da olsa roman ve öykü arasındaki tercihi neden yaptığını anlayalım.
“Kaleme alınan konular, ‘sade’ olmalı. Piyer Semenovi, Maira İvanovna ile nasıl evlendi gibi... Hem sonra, yok psikoloji tahlilleri, yok hikâye, yok bilmem ne imiş! Bunlar hep özenti... Hatırınıza ilk gelen başlığı koyun, kılı kırk yarmayın, tırnak, çizgi gibi işaretleri çok az kullanmaya bakın, gösteriştir bu. Benim işim anlatmaktır. Ancak, onu başarabilirim.”

Çehov roman ve öykü arasındaki ayrımda pencereyi sınır çizgisi kabul eder. Der ki; “Bir evin önünden geçerken pencereden gördüğünüz manzara öyküdür, ama durup başınızı içeri soktuğunuz an roman başlar.”
Devamını Oku

Yeni Bir Edebiyat Akimi

Ülkemizde genç insanların bir araya gelerek kurduğu bir akım olan Üç Günlük Dünya Edebiyatı, sıra dışı ve eğlenceli duruşu yeniye özlem duyan edebiyat tutkunlarının dikkatini çekiyor.

Yeni bir edebiyat akımı
Osmanlı Devleti'nin son yıllarında batı tarzı edebi ürünlerin verilmesiyle birlikte genç yazar ve şairler bir araya gelerek edebi akımlar oluşturmaya başlamışlardı. Birçoğu Batı Avrupa'da ortaya çıkan fikirlerden etkilenerek oluşturulan Türk edebiyatının akımları yerel motifleri de içinde barındırıyordu. Bu gelenek cumhuriyetin ilk yıllarında da devam etti ve 50'li yıllarında ortasına kadar sürdü. Hafızam beni yanıltmıyorsa 1979 yılında yazarlar bir araya gelerek bir kooperatif kurmuş adını da YAZKO koymuşlardı.
1980 darbesinin ardından yazarlar tıpkı toplum gibi bireyselleşmiş ve kendi kabuğuna çekilmişti. Yazarlar eserlerini yalnızlığın yarenliği ile yazmaya başladılar. Bir araya gelip edebi akım yaratma maceraları ise tarihin tozlu sayfalarında yerini aldı.

Eğlenceli ve iddialı!
Edebiyatta geçmiş dönemlerin birlikteliğini hatırlatan bir girişim var, adı Üç Günlük Dünya Edebiyatı. Genç yüreklerin bir araya gelerek kurdukları bu akım, sıra dışı ve eğlenceli aynı zamanda yenilikçi bakışı ile dikkat çekiyor. Üç Günlük Dünya Edebiyatı'nın manifestosu bile var. Ne yapmak istediklerini, nasıl düşündüklerini ve ne olduklarını manifestodan aldığım şu sözle daha iyi anlayabiliyoruz: "Üç Günlük Dünya Edebiyatı ile henüz seyircisi gelmemiş bir salonun ışıkları açılmamış sahnesine çıkmayı deniyoruz."

Kitap Tanıtımı ve Manifesto
İnternetti karıştırırken karşıma çıkan bu yeni akımın manifestosunu ve akımın yazarlarından Feyyaz Yiğit'in kendi kitabını konu aldığı tanıtım videosunu sizinle paylaşıyorum. Videoyu izlemenizi şiddetle tavsiye ederim, böyle tanıtım görülmemiştir efenim :)

Üç Günlük Dünya Edebiyatı Manifestosu
Devamını Oku

2 Mart 2013 Cumartesi

Zeynep Cemali Öykü Yarışması 2013

Günışığı Kitaplığı tarafından düzenlenen Zeynep Cemali Öykü Yarışması ortaokul öğrencilerini öykü yazmaya çağırıyor. Son başvuru tarihi 15 Mayıs.

Öykücü Zeynep Cenali anısına düzenlenen öykü yarışması.
Öykü yarışmalarının yazar adayları için çok önemli olduğunu düşünenlerdenim. Özellikle küçük yaşlarda çocukları teşvik eden bu tür yarışmaların çok yararlı olduğuna inanıyorum. Günışığı Kitaplığı da bu çerçevede usta öykücü Zeynep Cemali’nin anısına 6, 7 ve 8. sınıfların katılımına açık bir öykü yarışması düzenliyor. Üçüncü kez düzenlenen öykü yarışmasına son katılım tarihi 15 Mayıs. Ayrıca yarışmaya e-posta ile de başvurabilirsiniz.

Öykü yarışmasının teması “arkadaşlık”
Çocukların yazma edinimini geliştirmek, duygu ve düşüncelerini yazarak ifade etme yetisini geliştirmek amacını taşıyan yarışmanın bu yılki teması “arkadaşlık” olarak belirlendi. Yarışmada tema belirlenirken her yıl olduğu gibi yazar Zeynep Cemali’nin sevilen bir kitabından yola çıkıldı. Arkadaşlık temasına da yazarın Gül Sokağı’nın Dikenleri adlı öykü kitabında yer alan Fosil Tüysüz adlı öyküdeki “Onların arasında olmak için neler vermezdi.” Cümlesinden hareket ederek ulaşıldı. Yarışma Milli Eğitim Bakanlığının izni ile ülke genelinde yapılıyor.
Seçici kurul ise şu isimlerden oluşacak:  Necati Güngör, Gülsüm Cengiz, Aslı Tohumcu, Prof. Dr. Selahattin Dilidüzgün ve Dr. Müren Beykan.


Öyküler yayınlanacak!
Yarışmada kazanan öykülerin yazarları Zeynep Cemali Edebiyat Günü adlı konferans sonunda yapılacak törende ödüllerine kavuşacak. 28 Eylül 2013 günü yapılacak törende ödülleri edebiyatın usta isimleri verecek. Öyküler ise “Ödüllü Öyküler 2013” adlı kitapçıkta yayınlanacak.
Ödül törenine İstanbul dışından katılacak öğrenciler, velileri ve öğretmenleri yarışmayı düzenleyen kurumun davetlisi olarak İstanbul’da ağırlanacaklar.

Zeynep Cemali Öykü Yarışması 2013 şartnamesi
Devamını Oku

1 Mart 2013 Cuma

Öykü kitabında bütünlük anlayışı olmalı mı?

"Öykünün Ev Hali" adlı videolarıyla tanınan Füsun Çetinel edebiyat köşelerini tutmuş kişilerin, diğer bir ifade ile müdürlerin öyküleri zımparalayıp öyküleri benzer yapmaya çalıştıklarını söyledi. 

Öykü kitabında bütünlük olmalı mı?
Öykü kitaplarında bütünlük adı altında öyküleri benzer hale geldiğini ifade eden Füsun Çetinel, öykünün plansız yazıldığına inananlardan. Öykünün anlık bir duygu olduğunu bu nedenle bir kelime, bir duygunun öyküyü var edeceğini söylüyor. Bütünlüğün öykünün doğasına aykırı olduğunu ve yaratıcı yazar adaylarının bu konuda uyanık olmalarını öneriyor.

Yayınevleri zorlyor!
Yayınevlerinin öykü kitabında bütünlük arayışı içinde olduğunu belirten Çetinel, roman gibi birbiri ardına dizilmiş bölümlerden olan öykü kitaplarının yayınevleri tarafından satışının kolay olması nedeniyle tercih edildiğini ancak bu durumun edebiyata aykırı olduğunu söylüyor.

İşte Füsün Çetinel’in Öykünün Ev Hali videosunun tamamı.

Devamını Oku

Umberto Eco ve Orhan Pamuk canlı yayında!

Boğaziçi Üniversitesi'nin 150. kuruluş yılı etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen dünya edebiyatının kilometre taşlarından biri olan Umberto Eco ve Orhan Pamuk'un söyleşisini canlı yayında izleyin. 

Edebiyat ve düşünce dünyasına sıra dışı eserler armağan eden İtalyan düşünür, yazar ve eleştirmen Umberto Eco, Gerçekler, Kurgu ve Tarih Üzerine Bir Diyalog konulu söyleşide Orhan Pamuk ile bir araya geliyor. Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall'da düzenlenecek etkinlik son yılların en önemli birlikteliği olarak anılıyor. Boğaziçi Üniversitesi tarafından yapılan açıklamaya göre
9 Nisan Salı günü saat 17:00’de başlayacak söyleşiyi canlı olarak  www.radikal.com.tr ve www.dha.com.tr/canli-yayin-2/ izleyebilirsiniz.
Devamını Oku

İyi bir blog yazarı olmak, mevcut bloğunuzu tasarım ve işlev bakımından geliştirmek, bloğunuzun ve kişisel markanızın sosyal medyada inşasını yapmak için düzenlenen Blog Yazarlığı, Sosyal Medya ve Kişisel Marka Atölyesi tanıtım semineri size harikalar diyarının kapılarını açıyor.

Son yılların artan eğilimlerinden biri olan blog yazarlığı, ilgi alanlarını geliştirmek, yazma yetisini güçlendirmek ve üretilen metinleri insanlarla paylaşmak isteyenlere benzersiz fırsatlar sunuyor. Blog yazarı olmak veya etkileyici içerikler üretip sahip olduğu bloğu görünüm ve işlev bakımından geliştirmek isteyenlere yönelik kurgulanan ve Yeşim Cimcoz Yazıevi tarafından düzenlenen Blog Yazarlığı Sosyal Medya ve Kişisel Marka Atölyesi tanıtım semineri uzmanlar tarafından keşfedilmemiş sekizinci kıta olarak adlandırılan sosyal medya dünyasının kapılarını size açıyor.

Seminer programında şu konulara yer verilecek

  • Blog oluşturma ve yönetimi
  • 15 dakikada etkileyici içerik yazma
  • Blogu etkileyici ve işlevsel yapma
  • Blogdan para kazanma
  • Blogdan kariyer elde etme
  • Neden sosyal mecralarda olmalıyız?
  • Sosyal medyanın kişisel kariyere katkısı
  • Sosyal medya mecralarının tanıtımı
  • Sosyal mecralarda kişisel markalaşma
  • Sosyal medya hesap yönetimi
  • Sosyal medya mecralarında içerik kurgulama
  • Sosyal medya mecralarında markalaşma
  • Sosyal medya ölçüm ve analiz

Sosyal Medya Uzmanı Okay Karaçay tarafından verilecek ve 22 Mayıs Çarşamba akşamı 19:30 - 21:30 saatleri arasında yapılacak seminere katılmak için yesimcimcoz@gmail.com veya 0533 715 09 33'e mesaj atarak kayıt yaptırabilirsiniz. Seminere katılım ücreti 50 TL dir.
Ayrıntılı bilgiyi buradan alabilirsiniz.



Devamını Oku

Tanpınar 2013 Hikaye Yarışması


Bursa Osmangazi Belediyesi tarafından geleneksel olarak düzenlenen Ahmet Hamdi Tanpınar edebiyat yarışması için başvurular başladı.

Ahmet Hamdi Tanpınar Hikaye Yarışması
Türk edebiyatının mihenk taşlarından biri olan Ahmet Hamdi Tanpınar anısına düzenlenen edebiyat yarışmasının bu yılki alanı "Hikaye", teması ise "Bir rüyadan arta kalan hüzün" olarak belirlendi. Yarışmaya katılacak adaylar eserlerini 3 Mayıs 2013 tarihine kadar Osmangazi Belediyesi'ne teslim etmeleri gerekiyor. Adaylar yarışmaya 1 eserle katılabiliyor ve sayfa sınırlaması da yok.

Hikayeler kitap haline getirilecek!
Yarışma sonunda bütün eserler bir kitapta toplanacak. Yarışmanın jüri üyeleri ise şu isimlerden oluşuyor: Hilmi Yavuz, Prof. Dr. Abdullah Uçman, Ali Çolak, Başar Başarır, Müge İplikçi, Metin Önal Mengüşoğlu ve İhsan Deniz
Devamını Oku
BlogOkulu Gadgets