YARATICI YAZARLIK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YARATICI YAZARLIK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Nisan 2013 Cumartesi

Bilgi Sempozyum: Yaratıcı yazarlık nedir, ne degildir?

İstanbul Bilgi Üniversitesi Yaratıcı Yazarlık Kulübü tarafından 27 Nisan günü “Yaratıcı Yazarlık Nedir, Ne Değildir?” başlıklı bir sempozyum düzenlenecek. Sempozyuma katılanlar arasında Semih Gümüş, Murat Gülsoy, Murat Belge, Pınar Kür gibi yazarlar yer alıyor. Ücretsiz olan sempozyum katılmak isteyen herkese açık.

Yaratıcı yazarlık nedir, ne değildir?
Yaratıcı yazarlık ile ilgili pek sık rastlamadığımız geniş kapsamlı bir sempozyumdan bahsedeceğim. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yaratıcı Yazarlık Kulübü tarafından hazırlanan “Yaratıcı Yazarlık Nedir, Ne Değildir?” sempozyumu bu konudaki pek çok soru işaretini ve kafa karışıklığını gidermeye aday bir etkinlik. Ülkemizde yaratıcı yazarlık ile ilgili atölye eğitmenliğinin yanı sıra kaynak kitap yazarı olan Semih Gümüş, Murat Gülsoy, Pınar Kür gibi yazarların yanı sıra Murat Belge, Gülayşe Koçal, Bülent Somay’da sempozyumda konuşmacı olarak yer alacak. Eğer yaratıcı yazarlık alanıyla ilgileniyorsanız bu sempozyuma mutlaka katılın.

Sempozyumda neler var?
Üç oturum şeklinde gerçekleşecek sempozyumda ilk olarak “Yaratıcı Yazarlık Nedir?” sorusunun cevabı aranacak. İlk oturumun konuşmacıları Semih Gümüş, Murat Gülsoy ve Bülent Somay olacak.
İkinci oturumda ise “Edebiyat Fakülteleri ile Yaratıcı Yazarlık İlişkisi” konusuyla birlikte “Türkiye’de Yaratıcı Yazarlık” başlığı tartışmaya açılacak. Bu oturumun konuşmacıları Murat Belge, Pınar Kür ve Gülayşe Koçak.
Son oturumda Bilgi Ünibersitesi Yaratıcı Yazarlık Kulübü üyeleri “Yaratıcı Yazarlıkta Ticari Kaygı ve Okullar Arası Yaratıcı Yazarlık Koordinasyonu” konularını ele alacak.

Kavram kargaşasına son verme isteği!
Bilgi Yaratıcı Yazarlık Kulübü üyeleri sempozyum duyurusunda neden yaratıcı yazarlık ile ilgili bir etkinlik düzenlediklerini şöyle açıkladılar: “Onlarca farklı kursun, birimin ve atölyenin bulunduğu bir alan olan yaratıcı yazarlığın bu çevrelerin bir araya gelip konuşmaması nedeniyle bir kavram kargaşasına dönüşmeye başladığını düşünüyoruz. Bu noktada yaratıcı yazarlık konusunda farklı görüşlere sahip yazar, eleştirmen ve akademisyenleri bir araya getirerek tartışmalara bir netlik kazandırmak, yaratıcı yazarlıkla ilgilenen kimselerin kafa karışıklığını gidermek ve en önemlisi yazmak isteyen öğrencilerin bir araya gelmesini ve koordine olabilmesini sağlamak için bir sempozyum düzenledik.”

Sempozyumun Facebook sayfası

Sempozyum Programı
1. Oturum
(10.00 – 12.00)
  • Murat Gülsoy (Yazar - Akademisyen)
  • Semih Gümüş (Yazar)
  • Bülent Somay (Editör - Akademisyen)

2. Oturum
(12.30 - 14.30)
  • Murat Belge (Akademisyen – Yazar – Gazeteci - Çevirmen)
  • Pınar Kür (Akademisyen - Yazar)
  • Gülayşe Koçak (Müzisyen – Akademisyen - Yazar)

3. Oturum
(15.00 – 17.00)
  • Bilgi Üniversitesi Yaratıcı Yazarlık Kulübü üyelerinin konuşmaları ve forum.
Yer: İstanbul Bilgi Üniversitesi Santral Kampüsü E4 305
Devamını Oku

12 Nisan 2013 Cuma

Yazar Burhan Günel, yaratıcı yazarlık kurslarının yaratıcılık eylemini yozlaştırdığını belirterek yazınsal yaratıcılık eyleminin basit, sıradan, ilkel “yazma eylemi” düzeysizliğine indirgediğini vurguluyor.

Yaratıcı yazarlık ve günümüz Türk öyküsü
Umberto Eco ve Orhan Pamuk rüzgârı eserken edebiyata, yaratıcı yazarlığa ve öykücülüğe ilişkin eleştirel bir bakış açısıyla kaleme alınmış bir makaleyi gündeme almak istedim. Geçtiğimiz yıl hayata veda eden yazar Burhan Günel’in 2006 yılında kaleme aldığı Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi’nde yayımlanan “Yaratıcı Yazarlık ve Günümüz Türk Öyküsü” başlıklı makalesi yaratıcılık, yazarlık ve yaratıcı yazma eyleminin ne olduğuna dair ilginç göndermeler ve eleştiriler barındırıyor. Makalenin tamamını yazının sonunda yer alan yönlendirici bağlantıdan okuyabilirsiniz. Yazar Burhan Günel’in makalesinden bazı alıntılar ise şöyle.

Kendisini dile getiren başkaların da anlatmış olur
İlk insanlardan bu yana süregelen “yaratma eylemi” sonucunda ortaya çıkan sanat eserlerinin, nesnel dünyanın hem içinde hem de dışında olduğu söylenebilir. Sanatçı, doğanın değiştirilmesi ve insani çevrenin oluşturulması için yaratıcı çabalarını sürdürürken, kendisinin de doğa’nın özgün bir parçası olduğunu kavrar.
Kendisini kavraması, başkalarının da biricik olduğunu kavramasına neden olur; dolayısıyla, kendisini ve çevresini dile getirirken başkalarını da anlatmış, yorumlamış olur; böylelikle toplumsallaşır. Bu süreç, “çalışan insan”dan “yaratan insan”a geçişi sağlamıştır. Aydınlanma Devrimi ile doruğa ulaşan yaratıcılık, 1980’den sonra tüm dünyaya dayatılan Küreselleşme ile engellenmeye başlamıştır.

Postmodernizm yaratıcılığın önünü kesiyor
Bireyi, yaratıcılığı ve bireyin toplumsallaşmasını yok etmek için, politik yaklaşımlara koşut olarak pazarlanan “postmodernizm”, hem yaşama hem de yaratma alanlarında insanın özgürleşmesini, topluma öncülük etmesini, gerçek sanat yapıtları ortaya koymasını önlemek ve popülerliği egemen kılmak için yaratıcılığın önünü kesmiştir.

Edebiyatın içeriği boşaltıldı
Bu olumsuz gidişten en çok etkilenen yaratma alanlarından biri de edebiyat olmuştur. Özellikle “yaratıcı yazarlık kursları” adı altında, yazınsal “yaratıcılık eylemi” yozlaştırılmış, basit, sıradan, ilkel “yazma eylemi” düzeysizliğine indirgenmiştir. Bu süreç, emperyalizm tarafından bilinçle ve belli bir program içinde işletilirken, yaşamımız gibi edebiyatın içeriği de boşaltılmış, dil bozulmuş, düzeysiz ilişkiler, pornografi düzeyine çekilen cinsellik, yatak odası ilişkileri edebiyatın temel malzemesi olmuştur.

Öykü sıradanlaştırıldı
Bu tersine gelişmeden, edebiyatımızın içinde en çok roman ve öykü yara almıştır. Özellikle öykü, sıradanlaştırılmıştır. 1950-60’larda doruğa tırmanan ve gelişmesini 1980’e kadar sürdürerek klasiklerimiz arasında yerini alan Türk Öyküsü, şimdilerde dibe vurmuş bulunmaktadır ama, kendi diriliş gerekçelerini de içinde barındırmaktadır. Yaşam düzeyimiz ve onu belirleyen ilişkilerimiz gibi, edebiyatımız ve onun içinde öykümüz de yakında
yeniden ayağa kalkacaktır.

Temel amaç yazmak ve yazılanların satılması
Yaratıcı yazarlık kitaplarında yaratıcı yazarlığın gerektirdiği donanımdan, yazarın içinde bulunduğu toplumdan, toplum-yazar etkileşiminden dolaylı da olsa pek söz edilmez. Temel amaç, bir şeyler yazılması ve yazılanların satılmasıdır. Böyle olunca, “yaratıcı yazarlık”tan söz etmek, yaratıcılığın nasıl bir eylem olduğunu irdelemek gibi eğilimler de görülmez. Yaşam sıradanlaştırılırken, yaratıcılık da ölümsüzlüğü aramaktan vazgeçmiş, gündelik yaşamla yetinmek zorunda kalmıştır.

Teknik öğrenenler yazar olmuşlar
Yaratıcı yazarlık kurslarında “teknik” yöntemler “öğrenen”ler artık “yazar” olmuşlardır, hattâ diploma yerine geçen başarı belgeleri de vardır ellerinde. Ancak, bazılarını tanıdığım bu “yazar”ların çoğunun, henüz de, da, ki sözcüklerini bile yerli yerinde kullanamadıklarını, çok yalın, sıradan tümceleri bile kurmakta zorlandıklarını biliyorum.

Son dönem öykücüleri kirlenmeye kaygısızca bakmakta
Bilgisizlik ve birikimsizlik, dünya görüşü çarpıklığı ya da dünya görüşünden yoksun olmakla birleşince yazarın başı ilerde çok ağrıyacaktır ve bir anda, ne olduğunu anlayamadan kendisinin de, öyküsünün de tükenişine tanık olacaktır. Çünkü, son dönem öykücülerinin çoğu insanlığın yaşadığı kirlenmeye kaygısızca bakmakta, karşı tavır geliştirmekten uzak durmaktadır.

Yazar kendini dar dünyasına kapattı
Günümüz öykücüsünün (ama özellikle çok satar romanların yazarının) bir gerçekliği de sokağa ve insan içine çıkamamasıdır. Çünkü, 1980 sonrasında öykü de öykücü de toplumdan kopmuş bulunmaktadır. Öykü, günümüzün mutsuz (ve kimilerince çaresiz) bireyinin içine kapatıldı.
Sokaklar kimliksiz, kişiliksiz, insan olma bilincini (bile) yitirme sürecinde sürüklenen sözüm ona bireyin, sıkıldıkça çıktığı anlamsız alanlar görünümünde. Günümüz öyküsüne girebilen sokak da bu durumda genel olarak. Çünkü yazar kendini özel ve dar dünyasına kapattı. Öyküyü de (romanı da) peşinden sürükledi. Yatak odası, (eğer yazarın okuma alışkanlığı ve/ya da gereksinmesi varsa!) kitaplık, bilgisayar masası, mutfak, banyo, tuvalet: dört duvar, kilitli kapılar, perdeleri kapatılmış pencereler...
Yaratıcı Yazarlık ve Günümüz Türk Öyküsü makalesinin tamamı.
Devamını Oku

11 Nisan 2013 Perşembe

Yazmak için entelektüel olmak gerekmez!

Son yılların edebiyat okuyucusu tarafından kabul gören yazarlarından İhsan Oktay Anar Türkiye’de yazarlığın gereğinden fazla önemsendiğini ve yazmak için entelektüel olmak gerekmediğini söylüyor.

Yazarlık nedir ve yaratıcı yazarlık, roman yazarlığı nedir?
Arşivi karıştırmak her zaman keyif vermiştir bana. Sanki gizli bir hazine avı gibidir, ne zaman karşınıza ne çıkacağı bilinmez. Yine böyle anlardan birinde “E” dergisinde Adnan Özer’in İhsan Oktay Anar ile 2000 yılında yaptığı bir söyleşiye rastladım. Röportajda İhsan Oktay Anar, yazarlık kavramının her şey de olduğu gibi gereğinden fazla önemsendiğini vurgulamış ve sözünü “Yazmak için entelektüel olmak gerekmez” diyerek tamamlamış. Belki de o yıllarda çok eski bir tartışmanın yeniden gündeme gelmesini sağlamış. İhsan Oktay Anar bu sözünü bakın hangi gerekçelere dayandırmış.

Homeros entelektüel değildi!
Entelektüel sözcüğü, ilk kez 1898’de Emile Zola’nın kullandığı bir tabirdir. Entelektüellerin tarihi çok eski değildir. Homeros entelektüel değildir. Cervantes her ne kadar edebiyatla alakası olsa bile entelektüel değildir. İngilizlerin bizim Homeros’umuz diye övündükleri Geofrey Chaucer bir entelektüel değildir. Entelektüel sözcüğünü başka anlamlarda da kullanabiliriz, yani çalışmak ve hayatını kazanmak için zihnini kullanmak zorunda olan kişi.

Aydın ve entelektüel kavramları farklı anlamlar taşır
Fakat aydın bundan bambaşka bir anlam taşır. Bildikleriyle, eleştirel tavrıyla aydınlanmış kişidir. Bu iki kavramı birbirinden ayırmak gerekir. Yani zihin emeği ile çalışan entelektüellerle, aydınlanmış ve belli şeylere, topluma müdahale etmek durumunda, sorumluluğunda olan kişileri ayıralım. Örneğin, avukatlar, doktorlar da entelektüeldir. Aydın olmak kolay sayılabilir ama entelektüel olmak zordur. Mesela George Pulitzer’in Felsefenin Başlangıç İlkeleri’ni okursanız aydın sayılabilirsiniz, fakat nükleer fizikçi olmak istiyorsanız, bu aydın olmaktan çok daha zordur.

Sanatçının entelektüel olması gerekmez
Mimariden örnekler verebiliriz. Mesela, İstanbul’da saraylar inşa eden Balyan ailesi de entelektüel değildi. Yazmak için de entelektüel olmak gerekmez.
     
Benim asıl kimliğim yazarlık değildir
Yarın belki bütün elyazmaları, notları, kütüphanemi terkederek ortalama bir kemancı olmaya çalışırım. Fakat kemana da bağlı kalamam. Yani bir insanın kendini yazar, öğrenci, genel müdür kimliği içine sıkıştırmasını ve bununla kıvanç duymasını anlayamıyorum. Dünya o kadar büyük ve seçenekleri o kadar fazla ki keman çalmak bize zevk veriyorsa niye yazar olarak kalalım, bu dünyaya eğlenmeye geldik.
Devamını Oku

2 Nisan 2013 Salı

Roman yazarı okuru ne kadar dikkate alır?

Roman Yazarı ve Okur başlığıyla Derin Düşünce adlı sitede yayımlanan, roman yazarını ve okurunu derinlemesine irdelediğine inandığım Suzan Nur Başarslan makalesini sizinle paylaşmak istedim.

Roman Yazma Sanatı Yazarlık Teknikleri
Bir roman yazarı, kurmaca bir eser meydana getirirken sorumsuz davranabilir mi? Ne kadar özgürdür ya da? Elbette yarattığı karaktere en akla gelmedik şeyler yapabilir, onu aç-susuz bırakabilir, aşktan karakterinin aklını başından aldırabilir, en olmadık trajedileri kahramanına yaşatabilir hatta onu öldürebilir… Yazara sınırı hatırlatan nokta neresidir/kimdir? Bu noktada devreye okuyucu girer. Her yazar okunmak amacıyla yazar. İster belirli bir kesim için, isterse kendisinden sonra gelecek kuşaklar için yazsın. Amacı okunmak ve etkilemektir. Bu amaç, eserini yaratırken yazarın sınırlarını belirler. Heinrich Mann, “yazarlar olarak başkalarına etki etmemizin şartı, tabii ki edebiyat yetimizdir. Çoğu yazarın sorunlara yanıt aramak için iyi niyetli bir biçimde hazırladığı bildirgeleri ya başarısız kalmış, ya da tersine yazar konuyu bizzat kendisi duyarak yaşamış, bu meseleyi kendi içerisinde yeniden yaratmış, kendine özgü sanatın aracılığıyla gözlerinizin önüne sermiştir. Bununla birlikte yazar, yalnızca günümüz okuyucu kitlesini değil, daha sonra gelecek okuyucuları da hesaba katmak isterse, işte o zaman eseri olağanüstü ve güçlü olmak zorundadır.”der. Çünkü yazar, “hayâlinde arzularını ve bunların gerçekleşmesini kurar ve bu hayâlleri edebi araçlarla öylesine işler ki okuyucuyu da burada kendi arzularını bulur ve tatmin olur, hem de utanmayacağı bir tarzda. Yazar gerçekliği, küçültülmüş bir model biçiminde kopyalar ve gerçekliği bize fark ettirir. Başka bir dünya icat eder. Davranış provası yapar ve bizim bununla daha iyi davranmamızı sağlar. Yazar dille oynar ve bu oyundan tat alır, … o, bilinçli olarak rüya görür, çok katlı anlam taşıyan eserin, aynı bilinçsiz rüya sürecinin rüyayı oluşturması gibi biçimler. Potansiyel okuyucuyla içinden konuşur.”

Suzan Nur Başarslan'nın Roman Yazarı ve Okur makalesinin tamamı!



Devamını Oku

19 Mart 2013 Salı

Yazar Olma Yolunda Yaratıcı Yazarlık Kitapları

Yaratıcı yazarlık hakkında kaynak temin etmek isteyenlere özel olarak derlediğim yaratıcı yazarlık kitapları burada. Atölyeye gitme şansı bulamayan ya da bilgilerini güncellemek, farklı teknikler öğrenmek isteyenlere kaynak teşkil edeceğini düşünüyorum.

Yaratıcı yazarlık kitaplarını sizin için bir araya getirdik.
Yazar olma yolunda ilerlemek isteyenlerin attığı ilk adım olarak düşündüğüm yaratıcı yazarlık ile ilgili kitaplar son yıllarda oldukça ilgi görüyor. Yazar olma isteğinin artması yaratıcı yazarlık kaynaklarına da olan ilgiyi paralel olarak artırıyor. Ülkemizde yayımlanan yaratıcı yazarlık kavramını anlatan, yazar olmanın ne olduğunu ve yazma tekniklerini içinde barındıran kitapların derlemesini yapmak elzem oldu. Aşağıdaki kitaplardan bazılarını ben de okudum. Kendi yazma yolculuğuma eşlik eden bu kitaplar karanlık yolda yürüyen bir yazar adayı olarak bazen yolumu aydınlattılar, bazen de yaptığım yanlışları gösterdiler.
Aşağıda yaratıcı yazarlık ile ilgili kitapların tanıtım yazılarından derlenmiş bir seçki var. Size yakın hissettiğiniz, faydalı olacağını düşündüğünüz bir kitabı mutlaka okumanızı öneririm. Fikir sahibi olmak ve aklınızdaki (hepsine olmasa bile) sorulara cevaplar bulacağınıza eminim. İyi okumalar.

Necdet Karasevda yaratıcı yazarlık kitabı
Yazarlık Okulu - Necdet Karasevda
Araba kullanmayı, yüzmeyi, bisiklete binmeyi, resim yapmayı, bağlama çalmayı, ayakkabı boyamayı, sinema filmi çekmeyi annesinin karnında öğrenen biri var mı? Ya da doğuştan kasap olarak, piyanist olarak doğan biri? Elbette bu soruların cevabı hep olumsuz olacaktır. Çünkü hiç kimse anasının karnında badana yapmayı, topa röveşata vurmayı, yankesicilik tekniklerini öğrenemez. Bunların hepsi belirli bir süreçte çeşitli eğitim ve uygulamalarla öğrenilmiş şeylerdir.
Zidan'nın gol kralı, Picasso'nun soyut resimler yapan bir ressam, Tarkan'ın bir pop star olarak doğması kabullenilir bir şey olmadığına göre, bir kişinin de yazar olarak doğması beklenilemez. "Herkes yazar olamaz!", "Yazarlık, büyüsü olan bir uğraştır.", "Yazarlık yetenek işidir." gibi olumsuzluk bildiren cümlelerle birçok yazar adayının heyecanı kırılır, morali bozulur. Böylelikle edebiyat âlemi belki birçok yazarını kaybeder. Yazarlık da birçok meslek ve uğraş gibi sonradan çeşitli çalışmalarla, uygulamalarla, üstün bir çabayla elde edilen bir kazanımdır. Kısacası konuşmayı bilen herkes yazar olabilir! Sen de yazar olabilirsin.

Murat Gülsoy yaraıcı yazarlık kitabı
Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık - Murat Gülsoy
Murat Gülsoy bu kitabıyla, yazı serüveninin en başından beri attığı tüm adımlara basarak geri dönüyor, yalnızca kitapları değil dünyanın kendisini de bir metin olarak olarak okuyan bir edebiyat geleneğinin izini sürüyor. Bir süredir vermekte olduğu yaratıcı yazarlık derslerinden yola çıkarak, gerçekliği yazı yoluyla yeniden kurmanın araçlarını, yöntemlerini sorguluyor. Gülsoy, kurmacanın bilinen sınırlarıyla ihlâl edilebilir kurallarını açımlarken, bir büyüyü bozuyor ve okuyanla yazan arasındaki sessiz anlaşmanın kurallarını alt üst ediyor. Sözün kısası, anlatacak bir hikayesi olanlara okunaklı bir anlatı kurmanın yollarını işaret ediyor. Yolları çatallanan yazı bahçesinde kaybolmasınlar diye.


Semih Gümüş yaratıcı yazarlık kitabı
Yazar Olabilir miyim? - Semih Gümüş
Yazanlar ve okuyanlar için kılavuz kitap niteliği taşıyan Semih Gümüş’ün “Yazar Olabilir miyim?” adlı kitabı yazma sanatının inceliklerini anlatıyor. Semih Gümüş, kitabının tanıtımında yazar olmaya karar vermişlere şunları söylüyor: Doğru bir okuma biçimi edinmiş, dolayısıyla okuduklarının anlamlarını kendi başına sökebilen ve kendi yazdıklarını bütün yazınsal öğeleri soyutlayarak çözümleyebilen, eleştirebilen yazar adayı, aynı zamanda okumayla yoğun ve sürekli bir ilişki içinde yaşamayı başarabilirse, yazmayı da er geç başarır.





  • Kitabın içeriğinden konu başlıkları şöyle: 
  • Yaratıcı Yazının Yolları, Yordamları
  • Nasıl Yazmalıyım?
  • Gerçek, Düş, Kurmaca
  • Yazınsal Metin ve Hikâyesi
  • Yazınsal Kişileri Yaratma Biçimi
  • Metin Nasıl Başlar, Nasıl Biter?
  • Bir Anlatım Sorunu: Birinci Kişi Anlatımı
  • Yoğunluğun Sırrı
  • Olay Örgüsü ve Düğümleri Bağlamak
  • Mekân ve Nesneler
  • Bir Anlatı Olarak Kısa Öykü
  • Yalınlığın Zorluğu ve Olanakları
  • Yalınlıktan Karmaşıklığa Geçiş
  • Romancının Deneyimi
  • İnsanın Yazıdaki Yeri
  • Nasıl Yayımlayabilirim?


Aydın Şimşek yaratıcı yazarlık kitabı
Yaratıcı Yazarlık ve Deneysel Düşünme - Aydın Şimşek
1980`den bu yana birçok sanat ve yazın dergisinde şiir, deneme ve eleştiriler yayımlayan Aydın Şimşek Deliler Teknesi ve Öykü Teknesi adlı dergileri de çıkarıyor ve Osman Gazi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü`nde dersler veriyor. Aydın Şimşek, kitabının arka kapağından okuyucularına şöyle sesleniyor:  “Yazmaya yönelmek öncelikle azınlık olmayı göze almaktır. Yazmaya yönelen, azınlığın bir üyesidir. Ve bu azınlığın birbirinden yazı dışında hiçbir çıkarı yoktur. Yazı, insana açıklamak zorunluğundan uzak tutuyor, açıklamak zorunda bırakılmaya da bir tepki oluşturuyor.
Unutmamalıdır ki yazar ideal okurun kendisidir. Bu nedenle dış dünyaya ve okura karşı birinci dereceden sorumluluğu yoktur yazarın. Kendine, yazının iç disiplinlerine, dinamiklerine karşıdır asıl sorumluluğu.”

Yeşim Gökçe'nin yaratıcı yazarlık kitabı çocuklar için
Ben Büyüyünce Yazar Olacağım - Yeşim Gökçe
Yaratıcılık deyince ise, en avantajlı konumda olan kimlerdir? Tabii ki çocuklar... Öğrenilmiş normların ve kısıtlamaların henüz yaratıcılığına gem vuramadığı çocuklar. Onların yaratıcılıklarını daha da geliştirmek ise tüm anne-babaların ve eğitmenlerin isteği. Yaratıcılığı geliştirmenin en önemli yollarından biri ise hayal kurmak ve bunları yazıya dökmek.

Yaratıcı Yazarlık Alıştırmaları
Yeşim Gökçenin yazarlık ve eğitmenlik konusundaki deneyimlerini aktardığı bu kitap, anne-babalar, eğitmenler ve çocukları için hazırlandı. Çocuklarınızla birlikte büyük keyif alarak yapabileceğiniz pek çok yaratıcı yazarlık alıştırmalarıyla zenginleştirildi. Belki bu alıştırmaların sonucunda çocuklarınızın hayal dünyasının zenginliği ile karşılaştığınızda çok şaşıracaksınız. Belki kendi dünyanızın da zenginleştiğini göreceksiniz. Çünkü yaratıcılık konusunda yaşanan kavram kargaşasından yorulan büyükler de, bu kitapta sade bir teori ile karşılaşacaklar.
Çocuklardan öğreneceğimiz çok şey var. Yeşim Gökçenin dediği gibi "hem 8 yaşında hem de otuzlu yaşlarında iki öğrenci aynı sırayı paylaşıp aynı dersi dinleyip, aynı notları tutabiliyorlar." O halde sizin de çocuklarınızla bu eğlenceli serüvene atılma zamanınız gelmedi mi?

Danell Jones yaratıcı yazarlık kitabı
Virginia Woolf’tan Yazarlık Dersleri - Danell Jones
Bu kitapta, ünlü İngiliz yazar Virginia Woolf'un yazarlık ve yazma sanatı üzerine aktardığı düşüncelerden esinlenerek kurgulanmış bir yazarlık atölyesi bulacaksınız. Danell Jones, yedi önemli başlıkta, yazarlık için heyecan taşıyanlara yol gösterecek bir kaynak kitap sunuyor.
Büyük bir yazarla karşılıklı oturup konuşmanın hayalini kim kurmamıştır ki? Shakespear'le bir şeyler içerek, Bronte kardeşlerle çayırlar üzerinde yapılan bir öğleden sonra yürüyüşü ile ya da Jane Austen'a beş çayında misafir olmanın neticesinde yıllardır hayranlıkla okuduğumuz tüm bu oyunların, şiirlerin ve romanların nasıl yazıldıklarını anlamak mümkün olurdu belki. Ve belki de kendi yazacaklarımız için bir ilhamla ve birikimle ayrılırdık yanlarından.

Öğrenciler için parlak ders notları!
Virginia Woolf'tan Yazarlık Dersleri tam da bu hayalin gerçekleştiği bir dünyaya götürüyor okuru. İngiliz ve modern dünya edebiyatının en nitelikli eserlerinden bazılarını kaleme almış olan, ardında binlerce günlük sayfası, yüzlerce mektup, nice deneme ve roman bırakmıştır. Kitabı hazırlayan akademisyen, yazar Danell Jones kitabın önsözünde, tüm bu sayfaların arasında öğrencileri için parlak yazı notları bulmaya çabalarken, Virginia Woolf'un zarif figürünü sınıfta hayal ettiğini ve bunun kendisine çok gerçek tınlamasıyla bu fikri hayata geçirmeye karar verdiğini anlatıyor.

Stephen May yaratıcı yazarlık kitabı
Yaratıcı Yazarlık - Stephen May
Yazmayı ister bir hobi, ister gelecekte yaşamınızı kazanacağınız bir iş olarak görün; size gerekli olan yapıtaşlarını bu kitapta bulacaksınız. Yazmak üzerine binlerce saat kafa yormuş, tartışmış, hocalık yapmış isimlerin de bulunduğu pek çok yazarın tavsiyeleri sizin için bir araya getirildi. Kendinize duyduğunuz güveni artıracak pratik alıştırmalar sayesinde yazmanın aslında o kadar da zor olmadığını görecek ve kendi yazı serüveninize çıkabileceksiniz.
Fikir üretme ve ilham alma, editörle temas nasıl sağlanmalı, sık yapılan bazı hatalar, iyi bir giriş bölümü, tatmin edici bir final, romana giriş, kurmaca dışı yazı, çocuk kitabı yazarlığı, merakta bırakma tekniği, iyi bir üslubun düşmanları, tiyatro oyunu ve dizi senaryosu yazmak... Ve daha fazlası bu kitapta.

Sevinç Gündüz yaratıcı yazarlık kitabı
Öykü, Roman Yazma Sanatı - Sevim Gündüz
Bu kitap roman (ve öykü) yazmak isteyenlere bu tekniklerin ipuçlarını vermeyi amaçlamaktadır. Ayrıca bu teknikleri bilmenin okurlara da bir kitabı okurken neleri göz önünde bulundurmaları gerektiği konusunda yardımcı olacaktır.
Yazmak, ölüme meydan okumanın, gelecekte yaşamanın,"dünyaya ve geleceğe kazık çakma"nın, ve belki de bir yandan "o kazığa tutunma"nın, kendini, düşüncelerini anlatmanın ve dünyayı değiştirme çabalarının bir yoludur.  Kimi insanlar doğanın kendilerine çekirdek halinde verdiği yetenekler arasından, geliştirmek için yazma yeteneğini seçerler. Esin pırıltılarını yakalayıp yetenekleriyle harmanlayarak yazarlar ve başkalarına sunarlar.
Bir insan, ister yazı ister başka bir yaratı alanında olsun, yalnızca esin ve yetenekle nitelikli, kalıcı bir veya bilemediniz iki yapıt ortaya koyabilir.  Yalnızca yeteneğe yaslanarak sürekli ve nitelikli şeyler yaratmak olanaklı değildir.

Roman yazma teknikleri kitabı
Her Yönüyle Roman Yazımı - Joyce ve Jim Lavene

İlk taslağın tamamlanmasından iyi bir sözleşme imzalamaya kadar yazarlık hayalinizi gerçekleştirmek için ihtiyacınız olan her şey bu kitapta mevcut.
İster polisiye romanlar yazın, ister gerilim, aşk ya da tarihi roman. Türünüz ne olursa olun, Her Yönüyle Roman Yazımı geleceğin çok satanına imza atmanızda yol gösterecek eşsiz bir rehber.
Edebiyat dünyasında rekabet gücünüzü artırmak için tüm bilmeniz gerekenleri ve ihtiyaç duyacağınız önerileri bir arada toplayan Her Yönüyle Roman Yazımı size;

  • yaratıcı fikirlerinizi çok satan bir hikayeye dönüştürmeyi, 
  • güçlü bir tema oluşturmayı, 
  • gerçekçi karakterler yaratmayı, 
  • taslak hazırlamayı, 
  • çalışmanızı yayıncılara pazarlamayı ve satmayı öğretecek. 

Özenle hazırlanmış bu çalışmanın içeriği bu başlıklarla sınırlı değil; tüm roman türleri hakkında bilgi edinecek, dilbilgisi kurallarını yeniden hatırlayacaksınız. Bu kitap, potansiyelinizi ortaya çıkarmanıza yardımcı olacak.
Bu güne dek, çok sayıda kısa hikayeyle birlikte kırktan fazla romana imza atmış olan Joyce & Jim Laverne, Her Yönüyle Roman Yazımı kitabında kendi tecrübelerini okurla paylaşıyor ve eşsiz tavsiyelerde bulunuyorlar.

Devamını Oku

11 Mart 2013 Pazartesi

Genc yazar ustalardan icazet almalı!

Elif Şafak'ın sitesinde yer alan Genç Yazara Öğütler adlı makalede genç yazarın ustalardan icazet alması gerektiği vurgulanırken Cemil Meriç, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa, Necip Fazıl, Nâzım Hikmet, Mevlana gibi isimlerin okunmaması gerektiği öğütleniyor.

Elif Şafak yazma teknikleri ve genç yazara öğütler
Elif Şafak'a ait bir sitede Genç Yazara Öğütler adlı bir yazıya rastladım. Bu makaleyi okurken birinin ona gönderdiği mektup mu yoksa kendisinin yazdığı bir yazı mı çıkaramadım ama içeriğinin faydalı olacağını düşünerek sizinle paylaşmak istedim. Yazıda genç yazarın edebiyatın ön kapısından giriş yapması ve okurdan önce ustalardan icazet alması gerektiği öğütleniyor. Ayrıca genç yazara Cemil Meriç, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa, Necip Fazıl, Nâzım Hikmet, Mevlana gibi kişileri okumaması da öğütleniyor. 2002 yılına ait yazıdan bir bölüm şöyle:  


Ustalardan icazet almalısın!
Kendine kitapların yarattığı bir dünya kurmayı başaramazsan eğer, sonunda arka kapıdan, geldiğin yere dönmekten başka çaren kalmaz. Bu tür tümceler genellikle şarkıcı olma hevesiyle önce sokaklara, sonra kötü yola düşen kızlar için kullanılır gerçi, ama ben şimdiden seni ileride yaşayacağın düş kırıklıklarına karşı uyarmak istedim. "Arka kapı" dememden de anlayabileceğin gibi, edebiyat dünyası bir eve benzer. Bu eve girebilmek için öncelikle ön kapıyı çalmalısın. Kapı açıldığında, -eğer açılırsa-, içeri girdiğinde -eğer girebilirsen-, seni karşılayacak olan ev sahipleri -eğer karşılarlarsa-, edebiyat dünyasına yıllarını adamış ustalar olacaktır. Okurdan önce onlarla tanışman ve hadi senin seveceğin bir dille söyleyeyim, onlardan "icazet alman" gerektiğini unutmamalısın. Edebiyat evi, kapıdan bacadan korsan girişler yapan anarşist yeniyetmelerden hoşlanmaz. Bunu da sana herkes benim gibi açık açık söylemez.

Yazının tamamını okumanızı tavsiye ederim.

Genç Yazara Öğütler

Devamını Oku

8 Mart 2013 Cuma

Yazarlara On Kural - Etgar Keret


Etgar Keret'in Rookie dergisi için hazırladığı “Yazarlara On Kural” başlıklı makalesi, kuraldan çok hayat felsefesini andırıyor. Koltukname'de yayımlanan Etgar Keret'in önerilerini sizinle paylaşmak istedim.

Etgar Keret Yazara On Kural
Etgar Keret
1. Mutlaka severek yazın.
Yazarlar yazma sürecinin ne kadar zor ve acı verici olduğunu söylemeyi çok severler. Yalan söylüyorlar. İnsanlar, hayatlarını gerçekten hoşlandıkları bir şey yaparak kazandıklarını kabul etmek istemezler. 
Yazmak başka bir hayat yaşamanın yoludur. Bir sürü farklı hayat yaşamanın. Asla olmadığınız ama içlerinde tamamen sizi barındıran sayısız insanların hayatını. Oturup bir sayfayla yüzleşmeye çalıştığınız – başaramazsanız bile– her seferde hayatınızın ufkunu genişletebilme fırsatına sahip olduğunuz şükran duyun. Bu eğlencelidir. Harikadır. Fiyakalıdır. Ve kimsenin sizi aksine inandırmasına izin vermeyin. 

2. Karakterlerinizi sevin. 
Bir karakterin gerçek olabilmesi için dünyada en az bir insanın, o karakterden hoşlansa da hoşlanmasa da onu sevebilmesi, anlayabilmesi gerekir. Yarattığınız karakterlerin anası babası sizsiniz. Eğer onları siz sevmezseniz kimse sevemez.

3. Yazarken kimseye hiçbir şey borçlu değilsinizdir.
Gerçek hayatta, uslu durmazsanız hapse ya da akıl hastanesine düşebilirsiniz; ama yazıda her şey serbesttir. Eğer öykünüzde çekici bulduğunuz bir karakter varsa, onu öpün. Öykünüzde nefret ettiğiniz bir halı varsa, salonun orta yerinde ateşe verin onu. İş yazmaya geldiğinde, klavyenin tek bir tuşuyla gezegenleri yok edebilir, uygarlıkları yeryüzünden silebilirsiniz ve bir saat sonra alt kattaki teyzeyle koridorda karşılaştığınızda size yine de selam verir.

4. Her zaman ortadan başlayın.
Başlangıç, kekin, kek kabına değmiş olan yanık kenarı gibidir. Başlamak için ihtiyacınız olabilir ama yenilebilir sayılmaz.

5. Sonunu tahmin etmemeye çalışın.
Merak, büyük bir güçtür. Onu elden bırakmayın. Bir öykü ya da bir bölüm yazarken durumun ve karakterlerinizin motivasyonlarının hâkimiyetini elinizde tutun ama kurgudaki sürpriz gelişmelere şaşırmaya da devam edin.

6. Bir şeyi hiçbir zaman sırf “âdetten” olduğu için kullanmayın.
Paragraflar, çift tırnaklar, sayfayı çevirdiğiniz halde adı değişmemiş olan karakterler: Bunlar yalnızca size hizmet için var olan kurallardır. Eğer işinize yaramıyorsa boş verin gitsin. Bir kural sırf okuduğunuz her kitapta işe yaraması, sizin kitabınızda da işe yarayacağı anlamına gelmez.

7. Kendiniz gibi yazın.
Eğer Nabokov gibi yazmaya kalkışırsanız dünyada bunu sizden iyi başaran (ve adı Nabokov olan) en az bir kişi olacaktır. Ama kendi tarzınızda yazmaya gelince, kendiniz olma konusunda dünya şampiyonu her zaman siz olacaksınız.

8. Yazarken odada mutlaka yalnız olun. 
Kafelerde yazmak kulağa romantik de gelse, etrafınızda insanların olması, siz farkında bile olmadan boyun eğmenize neden olacaktır. Kimse yokken kendi kendinize konuşabilir, hatta farkına varmadan burnunuzu bile karıştırabilirsiniz. Yazı yazmak da burun karıştırmaya benzeyebilir bazen; etrafınızda birileri varken eylem tabiiliğini kaybeder. 

9. Yazdıklarınızı seven insanların sizi teşvik etmesine izin verin. 
Ve geri kalan herkesi görmezden gelin. Yazdığınız şey onlara göre değilmiş. Boş verin. Dünyada başka bir sürü yazar var. Eğer yeterince ararlarsa, eninde sonunda kendi beklentilerini karşılayacak bir yazar bulurlar.

10. Herkesin fikrini alın ama kimseye kulak asmayın (ben hariç). 
Yazmak dünyadaki en mahrem alanlardan biridir. Kimsenin size kahveyi şekerli mi sütlü mü sevdiğinizi öğretemeyeceği gibi, nasıl yazacağınızı da başkasından öğrenemezsiniz. Biri size doğru gelen, rahat gelen bir tavsiyede bulunursa kullanın. Biri size doğru gelen ama rahat gelmeyen bir tavsiye verirse üzerinde bir saniye bile durmayın. Başka birine iyi gelebilir, ama size değil.
Devamını Oku

4 Mart 2013 Pazartesi

Yaratici Yazarliga Genç Bakışı

İnternette gezinirken bulduğum bir yazı. Süleyman Demirel Üniversitesi Edebiyat Kulübü imzalı bu yazıda yaratıcı yazarlık kavramı ve yazar adaylarına olan katkısı anlatılıyor. 

Süleyman Demirel Üniversitesi Edebiyat Kulübü
Her ciddi uğraş gibi yazı yazma sanatı da kendine göre kuralları ve zorlukları olan bir etkinlik alanıdır. Belki de yazı yazma sanatı, bir sanat olması bakımından, özel yeteneği gerekli kılmasıyla birçok uğraş alanından daha güçtür. Ancak bu güçlük, içinde kuvvetli bir yazı yazma isteği olan genç insanı geriletmez, geriletmemelidir. Çünkü yazı yazmanın da yöntemleri vardır. Belki insanlara eğitimle yetenek kazandırılamaz, fakat, mevcut olan yetenek geliştirilebilir, iyi ve başarılı yazı yazmanın yolları gösterilebilir.
Böyle bir düşünceden yola çıkılmış olsa gerek günümüzde artık dünyanın çeşitli yerlerinde olduğu gibi ülkemizde de ‘yaratıcı yazarlık’ üzerine kurslar düzenleniyor, makaleler yazılıyor, kitaplar yayımlanıyor. Çoğu belirli bir başarı çizgisini yakalamış yazarların yürüttüğü bu tür etkinlikler hikâye, roman, şiir veya başka bir türde yazı yazmak isteyen genç insanın yazı yazma uğraşına daha dikkatli ve bilinçli hazırlanmasını sağlıyor. Unutmayalım ki, her genç yazar yahut şair adayının ustası kendisinden önceki yazar ve şairler, atölyesi de onların eserleridir. Özellikle yaratıcı yazarlık kurslarında usta bir yazarla karşılıklı iletişim içinde bulunmak genç yazar adayı için iyi bir fırsat hazırlar.

Yaratıcı yazarlık kitapları yolumuzu aydınlatır
Yaratıcı yazarlık konusunda süreli yayınlarda çıkan bazı makale ve denemelerle de karşılaşmak mümkün. Bunun yanında konuyu çeşitli boyutlarıyla ele alan kitaplarla da karşılaşırız. Amerika’dan ve Avrupa ülkelerinden sonra bu konuda Türkiye’de de bazı kitaplar yayımlandı. İkisi de 2004 yılında yayımlanan Veysel Çolak’ın Şiir Nedir ve Nasıl Yazılır? Yaratıcı Yazma Dersleri adlı kitabı ile Murat Gülsoy’un Büyü Bozumu: Yaratıcı Yazarlık adlı kitabını burada hemen hatırlayacağız. Bu kitaplara başka kitap adları da eklemek mümkün. Belki yaratıcı yazarlık üzerine yazılan kitaplar ve makaleler başarılı bir yazı yazmamızı tek başına sağlayamazlar. Ama başarılı bir yazı yazmanın yöntemlerini ve sırlarını göstererek yolumuzu aydınlatırlar. Sonuçta yazı yazmak yine böyle bir çabanın içerisine giren kişinin çalışmasına kalıyor. Bunun başka türlü olması da mümkün görünmüyor.

Yazmanın ilk adımı okumak
Galiba yazı yazmak konusunda sorulacak sorulardan biri şu olmalıdır: Yazı yazmak istiyoruz, ama, gereğince okumada bulunuyor muyuz? Okuduğumuz eserler üzerinde düşünüyor muyuz? Sanırım yazı yazma konusunda, yaratıcı yazarlık konusunda öncelikle kendimize sormamız gereken soru bu olsa gerek. Belki de yazı yazma sanatında atılacak ilk adım okumaktır. Ancak, burada önemli olan neyi ve nasıl okuduğumuzdur. Unutmayalım ki, okumak hiç de yabana atılacak bir uğraş değildir.
Yazı yazmaya yeni başlayan kişinin önündeki birinci problem dildir. Duymamız ve düşünmemiz yetmez. Onu dille ifade etmemiz gerekir. Edebiyat, dille yeni dünyalar kurmaktır. Yeni bir dünya kurarken de önce malzemeye ihtiyaç duyarız. Sonra onu arzumuza göre şekillendirmek isteriz. Ancak, dil buna izin vermez. Dilin karşı duruşunun geriletilmesi çetin bir mücadele ister. Bu mücadeleyi göze almadan başarıyı yakalamak pek mümkün değildir. Belki de dil, aşılması gereken ilk duvardır.

Önce insanı anlamalı
Yazı yazmak isteyen kişinin hayatı ve insanı iyi gözlemlemesine ihtiyaç vardır. Çünkü yazı, hayatı ve insanı anlatır. Bakmasını ve görmesini bilmediğimiz, bize kapalı bir dünyayı nasıl anlatabiliriz? Önce insana bakmasını öğreneceğiz. Onu anlamaya çalışacağız. Ancak ondan sonra insanı ve hayatı anlatma şansını yakalayabiliriz. İnsanı anlamak ve anlatmak kendimizden başlar. Ünlü Fransız filozofu H. L. Bergson, “İnsan en iyi kendini tanır” diyor. Öyleyse işe kendimizi tanımak ve tanıtmaktan başlamamız gerekecektir.
Yazı yazmak belirli bir heyecanı ve korkuyu beraberinde getirir. Önemli olan heyecanın ve korkunun baskısından kurtulup onları yazı yazmak için etkin kılabilmektir. Yazı sanatının başlangıcında olan insan ancak korkuyu alt edebilecek cesareti kendinde bulduğunda, heyecanını yok etmek yerine onu yazısına taşıyabildiğinde başarıyı yakalar. Çünkü heyecan yıkıcı olmaktan çok yapıcıdır, esere canlılık ve sıcaklık katar. Hata yapmaktan, yanlışlara düşmekten korkmak boşunadır. Çünkü doğrunun, güzelin ve başarılının yolu hatalardan, yanlışlardan geçer. Belki de iyi bir cümleye ulaşabilmek için onlarca kötü cümle kurmamız, bir yığın anlam yanlışına düşmemiz gerekecek. Eğer yazma konusunda yeterince isteğimiz ve cesaretimiz varsa bunları aşma şansımız da var demektir.

Yazar adayı yolunu kendi çizmeli
Şiir, hikâye veya roman yazmanın belki kurallarından ve yollarından söz edilebilir. Fakat, bunların katı kurallarından söz etmek doğru olmaz. Yazı yazmanın kurallarını ve yollarını keşfetmek bir süreç ister. Bu süreci göze almak gerekir. Her yazar ve her eser bir okuldur. Daima onlardan öğrenilecek bir şeyler vardır. Kişinin yazarını ve eserini seçmesi ayrı bir iştir. Her yazar ve her eser bizim ihtiyacımıza cevap vermeyebilir. Biz, başka eserlerde daha çok kendimizi ararız çünkü.
Başka yazar ve eserlerin yanında asıl okul kendi yazı atölyemizdir. Daha çok orada öğreniriz ve sınarız kendimizi. Hem yazı yazan insanı, hem kendi iç dünyamızı… Zira yazı, kendi iç dünyamıza eğilmemizdir aynı zamanda. Kendimizle didişmemiz, hesaplaşmamız…

Özgüven olmazsa olmaz
Bütün bunlardan sonra kişinin kendine inanması ve güvenmesi gelir. Güven, cesaretle birlikte yürür. Kendimizi önemsediğimizde, kendimize güvendiğimizde kimlik kazanmaya başlarız. Bu da başarıyı getirir. İyi işler yapacağımıza inanmadan iyi işler yapmamız nasıl mümkün olabilir?
Yaratıcı yazarlıkta yazdığımız şiire, hikâyeye, deneme yahut romana kendimizden bir şey katmamıza ihtiyaç vardır. Yaratıcı yazarlığın sırrı da burada gizlidir. Daha önce söylenmiş, yazıya geçirilmiş şeyleri yeniden söylemek yaratıcı yazarlık değil, tekrardır.

Kaynakça
Roberta Allen, “Çabuk Kurmaca”, Çev. Özge Üstüner, külöykü, Sayı: 7, Ocak-Şubat 2006, s. 3-6.
Veysel Çolak’ın Şiir Nedir ve Nasıl Yazılır? Yaratıcı Yazma Dersleri
Murat Gülsoy’un Büyü Bozumu: Yaratıcı Yazarlık
Necati Mert, Öykü Yazmak, Hece Yayınları, Ankara 2006.
Aydın Şimşek, Yaratıcı Yazarlık ve Deneysel Düşünme/Bir Atölye Çalışması, Kum Yayınları, 2006
Zehra İpşiroğlu, Yaratıcı Yazma, Morpa Yayınları, 2006.

Süleyman Demirel Üniversitesi Edebiyat Kulübü

Devamını Oku

3 Mart 2013 Pazar

Borges ve Roman Uzerine

Öykü alanında çığır açan Jorge Luis Borges neden roman yazmadı? Borges'in roman konusundaki düşünceleri neydi? Bu yazı bir sırrı anlama çabasıdır.

Borges öyküyü tercih etti ama roman yazmadı.
Öykü ve roman arasındaki ilişki ya da ilişkisizlik edebiyatın en temel gizemlerinden biridir. Geçmişte birçok değerli yazarın başarılı eserler verdiği öykü şimdilerde sadece tutkunlarının yazdığı ve okuduğu bir edebiyat dalı. Roman ise adeta krallığını ilan etmiş ve kalabalıkların beğenisini kazanan pop şarkıcıları gibi caka satıyor. O kadar ki özellikle ülkemizde yayınevleri öykü yazarı olmaya niyetlenen gençlerin dosyalarını geri çevirip onlara roman yazmasın öğütlüyor.

Borges'in roman eleştirisi izinden
Şimdi ve geçmişte büyük eserler vermiş hatta öyküde kendi alanını, tarzını yaratmış olan Jorge Luis Borges, roman yazmamış kendini öykü yazarı olarak tanımlamıştır. Borges gibi -abartı olmazsa- “dahi” olarak nitelendirebileceğimiz bir yazarın neden roman yazmadığı okurlar tarafından merak edilen bir gizem olarak kalmıştır. Bu konuda kendimce yaptığım araştırmada (okurumuz Cem Kaçar’ın önerisiyle) Borges’in bir açıklamasına rastlayamadım. Birçok kaynakta 1935'te yazdığı hayali bir romanı eleştirdiği “Al-Motasim'e Bir Bakış” isimli öykü yazdığı yer alıyordu fakat ayrıntıya yer vermiyordu. Daha sonra 1941 yılında öykülerini topladığı Yolları Çatallanan Bahçe adlı kitabında aynı adla yer alan öyküsünde roman ile ilgili ilginç tespitlerin yer aldığını gördüm.

Roman yetersiz mi?
Öyküden aldığım pasajlardan kendimce çıkardığım yorum Borges’in hayatın çok yönlülüğünün roman gibi kurgu eserlerde güdük kalacağı düşüncesine sahip olduğudur. Batı tarzına uymayan ve roman gibi tek düze bir çizgide değil çatallı bir yol izleyen sıra dışı ve eşi olmayan bir roman üzerinden fikirlerini açıklayan Borges, zamanın, olasılıkların romanın dar kabına sığamayacağını vurguluyor. Kanımca öyküye yönelmesinin sebebi olarak da bunu görüyorum. Belki de ben yanılıyorumdur, Borges’in yazdıklarına bakarak yetersiz bir niyet okuma çabası da olabilir. Bir de siz okuyun, yorumlayın, hep beraber bulmaya çalışalım.

Yolları Çatallanan Bahçe öyküsünden alıntılar
“Simgelerden kurulu bir labirent,” diye düzeltti. “Gözle görülmez bir zaman labirenti. Bu sırrın çözümü bana, barbar bir İngilize layık görüldü. Aradan yüzyıldan uzun bir süre geçtiği için ayrıntıları yerli yerine oturtmak imkansız; ama olup biteni kestirmek zor değil. Ts’ui Pen birden bire; kitabı yazmaktan vazgeçiyorum demiş olmalı. Başka bir keresinde de; bir labirent kurmaktan vazgeçiyorum demiştir. Herkes bunların iki ayrı eser olduğunu sanıyordu; kitapla labirentin tek ve aynı şey olduğu hiç kimsenin aklına gelmemiş. Duru Yalnızlığın Köşkü, belki de yolları son derece karmaşık bir bahçenin tam ortasında duruyordu; bu durum mirasçılara gerçek bir labirentin varlığını düşündürmüş olabilir. Ts’ui Pen öldü; sahibi olduğu o uçsuz bucaksız topraklarda yaşayan hiç kimse bir labirente rastlamadı; romandaki karışıklıkların bana labirentin romanın kendisi olduğunu düşündürdü. İki ipucu meselenin doğru çözümünü buldurdu bana. Biri: Ts’ui Pen’in gerçek anlamıyla sonsuz bir labirent yaratacağı yolundaki garip söylenti. Öteki: ele geçirdiğim bir mektubun parçası.”



Zihnim böyle karmaşıkken Oxfort’dan sizin de gözden geçirdiğiniz el yazması geldi. O cümle de dikkatimi çekmişti elbet: Yolları çatallanan bahçemi çeşitli geleceklere (hepsine değil) bırakıyorum.  Daha ilk bakışta anladım: ‘Yolları çatallanan bahçe’, o karmaşık romandı; çeşitli geleceklere (hepsine değil) sözü çatallanmanın uzamda değil zamanda olduğunu düşündürdü. Eseri iyice bir okuyunca bu kuramım doğrulandı. Bütün kurgusal eserlerde, kişi birden fazla seçeneklerle karşılaştığında bir tekini seçer ve ötekilerden vazgeçer; Ts’ui Pen’in kurgusal eserindeyse yazar - aynı anda- hepsini birden seçiyordu. Yazar böylelikle kendileri de çoğalıp çatallanan çok sayıda gelecek, çok sayıda zaman da yaratıyordu. Romandaki çelişkilerin açıklaması bu işte. Diyelim ki Fang diye birinin bildiği bir sır var; bir yabancı çalıyor kapısını; Fang araya giren bu adamı öldürebilir, araya giren adam Fang’ı öldürebilir, ikisi de kaçıp kurtulabilir, ikisi de ölebilir falan filan. Ts’ui Pan’in eserinde akla gelebilecek bütün çözümler içerilmiş; her biride başka çatallanmalar için birer çıkış noktası. Bazen, bu labirentin yolları kavuşur; örneğin, siz bu eve geldiniz; olası geçmişlerden birinde düşmanımsınız, bir başkasında dostum. Düzelmek bilmeyen Çincemin kusuruna bakmazsanız birkaç sayfa okuyalım.”



“Şanlı atanızın bu çeşitlemeleri boşu boşuna kurcaladığını sanmam. On üç yılını bıkıp usanmadan bir retorik oyunu kurmaya adaması akla yakın gelmiyor. Sizin ülkenizde roman, edebiyatın dallarından biridir; Ts’ui Pen son derece usta bir romancı ama aynı zamanda da kendini yalnızca romancı olarak görmeyen bir edebiyat adamıydı. Çağdaşlarının tanıklığı onun metafizik ve mistik ilgileri olduğunu gösteriyor- yaşamı da bunun bütünüyle doğrular nitelikte. Romanın büyük bölümü felsefi tartışmalarla dolu. Karşısına çıkan bütün meseleler arasında, zamanın bir uçurumu andıran sonsuzluğu kadar kafasını uğraştıran hiçbir mesele olmadığını biliyorum. Oysa Yolları Çatallanan Bahçe’nin sayfalarında karşımıza çıkmayan tek mesele bu. Zaman sözünü bile kullanmıyor. Bu sözcükten bile bile vazgeçmesini nasıl açıklıyorsunuz?”
            Çeşitli açıklamalar önerdim -hepside doyurucu olmaktan uzaktı.- Bunlar üzerinde tartıştık. Stephen Albert dedi ki:
            “Doğru cevabı satranç olan bir bilmecede geçmeyen tek sözcük hangisidir?”
             Bir an düşündükten sonra cevap verdim: “satranç sözcüğü!”
            “Tam üstüne bastınız,” dedi Albert. “Yolları Çatallanan Bahçe konusu zaman olan uçsuz bucaksız bir bilmece ya da mesel; bu çok gizli nedenden ötürü zaman sözcüğü geçmiyor. Bir sözcüğü hiç kullanmama, onun yerine yetersiz benzetmeler ve dolambaçlı anlatım yollarına başvurmak, onu vurgulamanın belki de en etkili yoludur. İmalarla  yazan Ts’ui  Pen’in bitip tükenmez romanının dolambaçlarında yeğlenen dolaylı  yöntem de budur işte.

Yolları Çatallanan Bahçe öyküsünün tamamı

Anton Çehov roman yerine öyküyü tercih etti
Anton Çehov
Ya Çehov!
Yeri gelmişken romana bulaşmayan diğer bir öykü ustasından Anton Çehov’dan alıntı yapalım. Acaba Çehov neden romana yönelmedi. Çehov’un sözlerinden kısa da olsa roman ve öykü arasındaki tercihi neden yaptığını anlayalım.
“Kaleme alınan konular, ‘sade’ olmalı. Piyer Semenovi, Maira İvanovna ile nasıl evlendi gibi... Hem sonra, yok psikoloji tahlilleri, yok hikâye, yok bilmem ne imiş! Bunlar hep özenti... Hatırınıza ilk gelen başlığı koyun, kılı kırk yarmayın, tırnak, çizgi gibi işaretleri çok az kullanmaya bakın, gösteriştir bu. Benim işim anlatmaktır. Ancak, onu başarabilirim.”

Çehov roman ve öykü arasındaki ayrımda pencereyi sınır çizgisi kabul eder. Der ki; “Bir evin önünden geçerken pencereden gördüğünüz manzara öyküdür, ama durup başınızı içeri soktuğunuz an roman başlar.”
Devamını Oku

2 Mart 2013 Cumartesi

Yaratıcı Yazarlık Mevhumu

Yaratıcı yazarlık atölyeleri ve kitapları ticari bir eylem mi yoksa yazar olma yolunda önemli bir adım mı? Yaratıcı yazarlık kavramının edebiyata katkısı nedir?

Yaratıcı yazarlık ile ilgili sıradışı bir yazı
Yaratıcı yazarlık çok tartışılan bir kavram. Atölyelerin ve bu konuda yayımlanan kitapların faydalı mı yoksa sadece para kazanmak için yapılan ticari eylemler mi olduğu yönünde bir görüş ayrılığı var. Hüseyin Çukur'un köşe yazısı bu tartışmalara bir bakış açısı getiriyor.
Hüseyin Çukur'un konuyla ilgili kaleme aldığı iki köşe yazısı ile karşılaştım. Çok tartışılan bu konu ile ilgili yerinde iki yazı kaleme alan Hüseyin Çukur, yaratıcı yazarlık kavramını postmodern edebiyatın yükselişi çerçevesinde ele alıyor.

Yaratıcı yazarlık kitaplarına eleştirel bir bakış
Yazma eyleminin yaratıcılık ile neden ilişkilendirildiğini sorgulayan Çukur, yazar ve yaratıcı yazar gibi ayrımları anlamaya çalışıyor. Ayrıca sadece atölye çapında değil, yaratıcı yazarlık öğretisi barındıran kitapların da eleştirini yapıyor. Ferit Edgü ve Semih Gümüş'ün yaratıcı yazarlık konusuna yönelik yayımladıkları kitapları inceleyen Çukur, kitap eleştirmenliği kavramına da gönderme yapıyor.

Yaratıcı yazarlık kavramının ortaya çıkışı
Hüseyin Çukur ikinci yazısında yaratıcı yazarlık atölyelerinin tarihsel çıkış noktasını ve ülkemizdeki gelişimi hakkında da bilgi veriyor. Hüseyin Çukur, ayrıntılı aktarımlarından sonra sözü şöyle özetliyor:
"Yaratıcı Yazarlık” ders ve atölyelerinin, özgün eserlerin çıkmasından ziyade, edebiyatı tek tipleştireceğini ve kısırlaştıracağını düşünüyorum. Postmodern kurguların revaçta olduğu modern dünyada, buradan, toplumcu bir damar çıkmaz, çıkamaz. “Yürütücüler”in şekillendirdiği, yön verdiği dersler, kendileri gibi yazmaya hevesli insanların egolarını okşayabilir sadece. Bir şeyden de emin olmak gerekir elbette: Orhan Pamuk ve Elif Şafak’ın ülkemizde açacağı kürsüler talep patlaması yaşatabilir, ekonomiye can verebilir. Ülkenin hal-i pür melali neyse, sanatı ve edebiyatı da odur maalesef. Okumadan, çok okumadan, delicesine okumadan olunamayacağı gibi, ders dinleyip “ben, bugün …’yım” girişli kompozisyon denemeleriyle de yazar olunmaz. “Yazıcı”, olunabilir belki. İş, bunu açık yüreklilikle kendine itiraf etmekte…"
Eğer yazma eylemi içindeyseniz bu yazıları mutlaka okumanızı öneririm.

Hüseyin Çukur'un ilk yazısı

Hüseyin Çukur'un ikinci yazısı
Devamını Oku
BlogOkulu Gadgets