18 Ekim 2013 Cuma

Kim bu anlatıcı?

Kurmacanın en önemli öğesi anlatıcı kim? Nasıl var edilir ve kurmacadaki rolü nedir? Anlatıcı okuyucu tarafından neden yazar ile hep karıştırılır?

Anlatıcı ve yazar ilişkisi
Öykülemeyi anlatmak eylemi ya da anlatının üretimi olarak tanımlarsak, o zaman bize kim ve nasıl anlatıyor sorularını yanıtlamak kalır.
H. de Balzac “Vadideki Zambak” romanının önsözünde şöyle der: “Ben, demek yazar için tehlikelidir. Okur kitlesi sayıca artmasına karşın, bilinçlenme aynı oranda artış göstermez. (...) Bugün bile hala pek çok insan, roman kişilerine verdiği duygular nedeniyle, yazarı suç ortağı yapma gülünçlüğüne düşer. Eğer yazar ‘ben’ diyorsa, hemen hemen herkes onu anlatıcıyla karıştırmak eğilimindedir.”

Balzac'a göre anlatının üç temel öğesi
H. de Balzac anlatının üç temel öğesini çok açık bir biçimde ayırt eder: Kişiler, anlatıcı ve yazar. Eğer başımıza gelen bir olayı yazılı olarak anlatırsak, olayın meydana geldiği uzam ve zamanın dışında kendimizi bir anlatıcı (yani yazan) olarak buluruz. Burada olayı yaşayan ben”le olayı yazan ben”in aynı olduğunu Bu ayrımı yapmak, aslında yazınsal iletişime katılan gerçek kişiler (yazar, okur) ile metinde iletişim kuruyorlarmış izlenimini veren kurmaca kişileri (anlatıcı, dinleyici) birbirine karıştırmamak gerektiğini öğretir. Yazar, etiyle kemiğiyle metnin düzenleyicisi olup metin ile ilgili her türlü sorumluluğu üstlenen kişidir. Anlatının metin-dışı gerçek kişisidir, çünkü yaşadığımız dünyaya aittir. Yapıtta aktarılmayan ve anlatılanlarla hiç ilgisi olmayan özellikleri vardır.

"Ben" her zaman yazarın kendisi değildir!
Öte yandan, anlatıcı, anlatının temel öğelerinden biridir; anlatının bir kesitidir; bir okur tarafından okunduğunda kağıt üzerinde gerçekleşir. Herhangi bir yazar, eserinde “ben” birinci tekil kişi adılını kullandığında, bu “ben” her zaman yazarın kendisi değildir. Günce, anı, mektup gibi edebi türlerin dışında, kurmaca anlatılanlarda kullanılan “ben” bir sözcüdür, bir sestir, bir başka deyişle, öyküyü anlatan kişidir. Soyuttur, dış dünyada hiçbir gerçekliği yoktur, anlatıda kağıt üzerinde kurmaca varlığı geçerlidir. Oysa yazar özel ve toplumsal yaşamı ile somut bir gerçekliktir. Yaşamöyküsel özellikli kurmaca öykülerde, yazar ile anlatıcının öyküleri neredeyse örtüşür. “Neredeyse”, çünkü yazar tüm yaşam öyküsünü yapıtına aktar(a)maz. Bazı anlatılarda ise yazar ile anlatıcı birbirine çok benzer, ama okur bunu çok fark edemeyebilir. Çoğunlukla da yazar ile anlatıcı arasında hiçbir benzerlik yoktur. Yazar kadın, anlatıcı erkek olabilir, ya da tersi.
Genellikle, üç tür yazar-anlatıcı ilişkisinden söz edilebilir:

Yazar ile anlatıcının örtüşmesi
Bu tür bir öykülemede, anlatıcı birinci kişi adılını kullanarak öykülemenin sorumluluğunu kişisel olarak üzerine alır. Bazen öykülenin sorumluluğunu üzerine alan anlatıcı açık bir biçimde yazara göndermede bulunur. J. J. Rousseau “İtiraflar”da, Montaigne “Denemeler”de hem yazar hem anlatıcıdırlar.

“27 Şubat 1954 – Doktor La.’nın telefonu. İşim yoksa bu sabah beraberce CH’ye gideceğiz. La., on birde beni Saint-Germaine’den alacak. Otelden “Aux Deux Magots”ya kadar Paris’in kış sabahı bir masal gibiydi. Dün akşamki tipi, arkasından gelen sulu yağmur... hepsi dinmişti. Yerler cam gibi buz. Fakat herkeste soğuğun kırbaçladığı, yarı puslu havada yine cam gibi parlayan güneşin iyice tuttuğu bir neşe var. Eşya, yol, dükkanların önündeki küçük sergiler, insanların yüzü bu sevinçle aydınlık. Güneş her şeye hafif sarımtırak, şeffaf bir plastik maddeden yaldızlı bir kılıf geçirmiş gibi. Kahvenin önündeki köşkünde gazeteci kadın, bir serçe gibi ötüyor. Hikayesini bana da anlattı: Dün akşam eve giderken müthiş bir düşme kazası geçirmiş, hem olduğu yerden bir iki metre kayarak. Fakat bacağındaki sıyrıkla kurtulmuş. Güneş açtığı, eşyayı böyle, kruasan gibi kızarttığı için, başka zaman olsa şikayet edeceği bu hadiseye gülüyor. O kadar konuşmaya azimli ki gazetelerimi elinden zorla alıyorum. Hakkı da var. Aynı neşe benim içimde de çalkalanıyor. Bir şeyler yapmak istiyorum. Halbuki, olabilecek tek şey, iki gün sonra İstanbul’a dönüşüm.”
A. H. Tanpınar, Yaşadığım Gibi, Dergah yay., İstanbul, s. 242. 
Bu parçada A. H. Tanpınar 27 Şubat 1954 günü Paris sabahını betimliyor, “gazeteci kadın”ın başından geçenleri öykülüyor. Öyküleyen, betimleyen ve anlatan hep aynı kişidir, yazardır.

Yazar ile anlatıcının birbirine karışması 
Okur, bu durumda, hiçbir zaman anlatıcının ne zaman gerçek yazarı ne zaman kurmaca yazarı temsil ettiğini anlayamayabilir. Yazar ile anlatıcının benzerlikleri çeşitli düzeylerde örtüşebilir, o zaman anlatının bir parçası dış gerçekliğe (tarihler, yer adları vb...) bir parçası da tam kurmacaya aittir.
Yazar ile anlatıcının birbirine ne ölçüde karıştığını anlayabilmek için, okurun yazar konusunda çok ayrıntılı bilgilere gereksinimi vardır: yazarın mektupları, güncesi, anıları, söyleşileri, yakınlıklarının tanıklıkları gibi. Batı edebiyat dünyasında bu verileri toplayan, ayrıntılarıyla birleştiren değişik yaşamöyküsel yapıtlar bulunmaktadır. Bu tür yapıtlar kurmaca ile herçek yaşamöyküsü arasında bulunabilecek benzerlikleri ortaya çıkarmada okura yardımcı olmaktadır.
Kurmaca ve yaşamöyküsünün birbirine çok sıkı ilişkilerle bağlandığı karmaşık metinler yanılsama yaratabilmektedir. Bu tür metinlere son yıllarda “kurgusal” ya da “kurmaca” özyaşamöyküsü denmektedir.

Yazar ile anlatıcının farklılaşması 
Bu drumda yazar ile anlatıcı arasında hiçbir benzerlik yoktur; varsa bile okur bunu fark edemez. Buradaki “ben” tamamen kurmacadır. Kurmaca anlatıcı ile yazarın kimliği hiçbir zaman, hiçbir şekilde çakışmaz.
“Dışarı çıktım. Ölümüne başım dönüyordu. Aklım başımda değildi. Koşmaya başladım. ‘Ben o sesi sustururdum.’ Diyordum. Olanlar oldu, susturdum. Susturdum ya kötü bir düşüncem yoktu. Durdu Memet kurtulsun istiyordum ben. İçimde kötülük yoktu. Bir insan öldürdüğümü düşünmüyordum. Şimdi de düşünmüyorum. Sahici bir kadın değildi ki! Sisli bir sesti o yalnız. Bambaşkaydı, bildiğimiz sesler gibi değildi. Kır düşmüş, uzun saçlarından, gencecik yüzünden belliydi. Gerçek olsa, Durdu Memet çağırır da gelmez miydi?”
T. Yücel, “Sisli Ses”, Haney Yaşamalı, s. 152.
Burada “ben” diyen kabadayı katil ile bu “ben”, öyküde yaratan T. Yücel arasında bir benzerlik yoktur. Yazar ne denli gerçekse, “bir insan öldürdüğümü düşünmüyordum” diyen benöyküsel kahraman da o denli imgeseldir.
Öyküyü yöneten/ yönlendiren ve anlatan, yazarın yarattığı kurmaca kişiye anlatıcı, anlatıcının seslendiği kişiye dinleyici denir.
(MEF Okulları internet sitesinden alınmıştır.)
Devamını Oku

5 Ekim 2013 Cumartesi

Altı dakikada kocaman bir dünya!

Altı dakika yazı egzersizine dayalı metinlerin olduğu blogda Yeşim Cimcoz’un duraksamadan yazdığı kısa öyküler yer alıyor.

Yeşim Cimcoz ile 6 dakika egzersizi
Yazı Evi'nin kurucusu ve aynı zamanda Yazı Çemberi, Yazıya Giriş atölyelerinin eğitmeni Yeşim Cimcoz, blogunda altı dakika egzersizine dayalı öykülerini yayımlıyor. Birbirinden ilginç temaların işlendiği altı dakikalık metinler sizi renkli bir dünyada yolculuğa çıkartıyor.Yeşim Cimcoz blogunu şu sözlerle tanımlamış: 6 dakikalık yazılar... Saçmalama hakkı, özgür yazma, serbest yazılar... Hepsi sadece günde 6 dakika
Blogdan her gün bir metin okumayı alışkanlık haline getirdim. Yeşim Cimcoz’un altı dakikalık metinlerini okurken hayata dair pek çok an, düşünce duygu beni sarıp sarmalıyor. Metinler içten ve samimi bir dost gibi bana rehber oluyor. Size de öneririm. Blogu buradan ziyaret edebilirsiniz.
Altı dakika çalışmasının mucidi olan Yeşim Cimcoz aynı adı taşıyan bir atölye çalışması da yapıyor. Keyifli bir ortamda müzik eşliğinde katılımcılar metinlerini yazıyor ve sonra hep beraber bu metinler okunuyor. Yazma alışanlığı edinmek isteyenlere tavsiye edeceğim bir atölye, ben de katıldım ve yazdığım metinlere kendim bile inanamadım. 

Altı dakika egzersizi nedir?
Bu egzersiz yazma alışkanlığını edinmek için uygulanan bir yöntem. Seçtiğimiz herhangi bir kelime hakkında altı dakika boyunca duraksamadan yazmanız gerekiyor. Duraksamamak burada çok önemli çünkü duraksadığımızda beynimizin sol tarafı devreye giriyor ve yazma eylemi sekteye uğruyor. Beynimizin sol taraf bilgiyi mantıklı ve doğrusal olarak işliyor, sağ tarafı ise sanatsal tarafımızı barındırır. Duraksamadan yazdığımızda beynimizin sağ tarafını kullanıyoruz. Duraksadığımızda ise beynimizin sol tarafındaki editör devreye giriyor ve yazma esnasında bizi engelliyor. Bu nedenle duraksamadan yazmak çok önemli. Yeşim Cimcoz’un deyimiyle saçmalama özgürlüğüne sahipsiniz.

Kelime seçimi
Kelime veya kelime grubu belirleme aşamasında önerilen yollardan biri de şöyle: Ayın günlerini temsilen 1 den 30’a kadar sayılar yazın ve her sayının karşısına gelecek herhangi bir kelime veya kelime grubu yazın. Her gün bir kelime ile 6 dakika boyunca duraksamadan yazın.
Bu yöntemi uyguladığınızda kısa sürede yazma alışkanlığı edinmeniz işten bile değil. Ayrıca altı dakika yöntemini kullanarak yazdığınız metinler size öykü ve roman yazma aşamasında hareket noktası da sağlayacaktır.
Devamını Oku

4 Ekim 2013 Cuma

Kupür - Atölye öyküleri

Öykü atölyesi öykü denemesi
On yıl olmuştu bu kapıdan içeri girmeyeli. Hiç değişmemiş, aynı pervaz, aynı boya, sadece biraz eskimiş. Tokmağı kaldırdım üç kere vurdum. Tak, tak, tak. Kapıyı annem açtı, yüzü asık, gözleri şişik. Geçmiş acılarımızı anar gibi bir süre bakıştık, arkasını döndü, içeri girdi. Ucuz şarap ve sigara külüyle karışmış evin boğucu kokusu açık kapıdan burnuma doldu, perdelere, halıya, koltuklara sinmiş o iğrenç koku.

İçeri girdim, kapıyı usulca kapattım. Birkaç adım attım. Durdum. Saatin tıkırtısından başka ses yoktu. Pencereden içeri giren yaz güneşi bile hayatın en acı gerçeği ile harmanlanmış kasveti dağıtmaya yetmiyordu. Nutuklar tutulmuştu.

Kanepede oturan yengemle annem el ele tutuşmuş, birbirlerini teskin ediyorlardı. Gözleri ağlamaktan kızarmış. Sehpanın üzerindeki gazetenin yanında aile albümünden çıkartılmış fotoğraflar vardı, kimi siyah beyaz kimi renkli ama hepsi eskiye ait. Fotoğrafların birinden uzun sarı saçlarıyla mutsuz bir kız çocuğu bana bakıyordu, on yaşımdaki halim, saçlarım ne güzelmiş.

Oturmaya niyetim yoktu, ayakta dikildim. Abim tekli koltuktaydı, dirseklerini dizlerine koymuş, ellerini kenetlemiş, sıkıyordu. Kafasını kaldırdı, dik dik bana baktı. Alnımda ter biriktiğini hissettim. Çantama daha bir sıkı sarıldım.

Mutfağın kapısı açıldı. İçeriye hayatımı mahveden o adam geldi. Bakışlarıyla beni soymaya başladı, eskiden olduğu gibi. Ellerini vücudumda hissettim, kalçalarımda, memelerimde. Karnımdan boğazıma doğru bir tiksinti yükseldi. Elimi çantama attım, silahı kabzasından kavradım. Annem çığlık attı. Abim ayağa fırladı.  Bağırıyordum kendimden nefret ederek yaşadığım otuz iki yılın hıncını alırcasına

- Senin yüzündeeeeeeeen!

Barut kokusunu alabiliyordum, taze, sıcak. Adam yere yığıldı. Kan kusuyordu. Vahşi bir hayvan gibi debeleniyordu gebermemek için. Silah elimden düştü. Gözlerim intihar eden yeğenim Elif’in gazetedeki fotoğrafına takıldı. Artık gülümsüyordu.

Okay Karaçay





Devamını Oku

1 Ekim 2013 Salı

Öykü atölyesi günlüğü - 1

Yazı Evi’nde Özlem Kiper yönetimindeki öykü atölyesinde katılımcı olarak yer alıyorum. Bu vesile ile atölye notlarından alıntıları, dersin akışını ve her hafta yazdığım öyküleri sizlerle paylaşacağım. Atölyenin ilk haftasında iki odak noktamız vardı: Niçin yazıyorum ve nereden başlamalıyım?

Öykü Atölye Ders Notları
Yazar olmak için değil ama iyi yazabilmek için Yazı Evi'ndeki Öykü Atölyesi'ne katıldım. Eğitmenimiz Özlem Kiper eşliğinde 8 hafta boyunca öykünün sırlarını keşfedeceğiz. Katıldığım diğer atölyelerde olduğu gibi bu atölyenin de bana önemli katkı sağlayacağına inanıyorum. Özlem Kiper'in deneyimi, titizliği ve bilgi birikimi de bu inancımı kuvvetlendiriyor. 
İlk çalışmamız genel bir giriş niteliğinde oldu. Her yazma gönüllüsünün sorduğu iki soru başlangıç noktamız oldu: Niçin yazıyorum ve nereden başlamalıyım? Niçin yazıyorum sorusunun cevabı tek bir cümlede saklı: Her yazarın bir derdi olmalı. Bütün yazarlar söz birliği etmişcesine bir dertleri, meseleleri oldukları için yazıyorlar. Kimisi davasını yaymak ve yaşatmak, kimisi hayatına anlam katmak, kimisi edebi bir zevk almak, kimisi de hayatı keşfetmek için ama her birinin bir derdi, bir sebebi var. Ben derdimi Oktay Akbal'ın, “Nasıl Yazar Olunmaz?” adlı makalesinde buldum: Kendim için yazıyorum. Kelimelerin dünyayı değiştireceğine inandığım için yazıyorum.
 “Nereden başlamalıyım?” sorusu benim de kafamı kurcalayan bir mesele idi. Ancak derste bu sorunun da cevabını buldum. Tek bir cümlenin barındırdığı bir önermeden, “mesele”den başlıyorum artık. Sonrasında bu tek cümle ile temsil edilen düşüncenin etrafına kurmaca teknikleri kullanarak detayları örgü haline getirmeye başlıyorum.

Her hafta bir öykü
Çalışmanın sonunda eğitmenimiz Özlem Kiper her hafta bir öykü yazacağımızı söyledi ve ilk öykümüz için bir çerçeve belirledi: Kahramanımız uzun bir yolculuktan döner ve çevresindekilerin kendisine çok farklı ve garip davrandığını fark eder. Metnin içinde gazete, toprak, üşümek, çocuk ve deli kelimelerini kullanmaya çalışın.”
Siz de öykü notlarıyla yolculuğa çıkmayı düşünüyorsanız her hafta verilen çerçevede yazmanızı öneririm. Benim yazdığım öykü denemesini buradan okuyabilirsiniz.
Ayrıca okumamız için iki öykümüz var. İlki Gerdanlık (Guy de Maupassant), ikincisi de Tıraş Bahane (Hakkı İnanç). 

Öykü atölyesi notları
Eğitmenimiz Özlem Kiper’in Feridun Andaç (Öykücünün Kitabı, Yazıda Yaşamak, Öyküyü Yazmak Öyküyü Düşünmek) Ayşe Böhürler (Yazmazsam Ölürdüm), Semih Gümüş (Yazar Olabilir miyim?) kitaplarından derlediği ve kendi yorumlarını kattığı notlarından alıntılar aşağıda yer almaktadır.

Neden öykü yazarız?
Öykü yazmak neyin ifadesidir? sorusuna; söz konusu olan öykünün yaşamı ne kadar içerip içermediği sorusuna yanıt aramaktır aslında. Öykü yazmak bir düşünceden doğar, Sonra bu oluşumun ayrıntılarına yöneliriz. Başlama noktamız geçmiştir.
İyi bir öykü yazabilmek için öykücünün yaşama dönüklüğü gözlemi bir başıma yetmez. Yaşam bilgisi kadar düş gücü ve ötekileşme kabiliyeti de önemlidir. Bu kabiliyetler yazarın düşünme biçimini ortaya koyar. Yüzyıllardan beri dünyamızda ele alınmayan, yazılmayan bir konu kalmadığını varsayarsak, yazarın ne anlattığına değil, nasıl anlattığına yoğunlaşmamız gerekir. Anlatılan olay bir durum bir kesit de olsa, yazının gerçekliği ile yaşamın gerçekliği arasındaki yalnızca yaratılan dille kapatılıyor.

Nereden başlamalıyım?
Okumaktan başlayabiliriz. Okuduklarımız yazacağımız metne hizmet edecekti. Bazen herhangi bir romandan bir cümleyi okumuş olmak bile romana veya öyküye başlamak için bir sebep olacaktır.
Katılımcı olarak bir de ekleme yapmak istiyorum buraya. Sinema filmi, tiyatro oyunu dizi izlemenin de yazmak için tetikleyici olacağını hatta kurgunun zenginleşmesinde faydalı olacağını düşünüyorum. Öyle ki ders sonunda Özlem Kiper’in verdiği ödevi bir Amerikan dizisinde izlediğim bir detaya göre kurguladım. Bu detay okuyucu şaşırtmanın kilit noktası oldu.

Öykü neden en etkin yazın türü?
Öyküde odak noktası insandır ve sırf bu nedenle en etkin yazın türlerinden biridir. Küçük insanı anlatmak, onun sorunlarını, yalnızlığını, iyilik ve kötülüklerini, bazen kahredici olan yaşam karşısındaki var olma kavgasını, aşklarını ve düşmanlıklarını, birbirinden farklı bakış açılarını kurmaca tekniklerini dile getirmek olmuştur.

Öykü nasıl başlamalı?
Öykü, özellikle kısa öykü çoğu zaman öyle bir cümle ile başlamalı ki okuyucuyu tam meselenin içine taşımalı. Örnek: “Tevfik Bey oturduğu apartmanın merdivenlerini yavaş yavaş çıkarken daha öleceğini bilmiyordu” (Peride Celal - Düşten Öte)

Yazar olmak öğretilebilir mi?
Yazar olmak öğretilemez ama iyi yazmak öğretilebilir. Yazı iyi okur olmayı gerektirir, bakış açısı, algıları kullanabilme becerisi gerektirir ve bunlar öğretilebilen şeylerdir. Bu beceriler dinildikten sonra onlarla ne yaptığınız ise size bağlıdır ve sizi yazar yapan da budur.


Devamını Oku

28 Eylül 2013 Cumartesi

Öykünün kalbi Ankara’da atacak

Öykü tutkunları adına sevindirici bir haber Ankara’dan geldi. Uluslararası Ankara Öykü Günleri Derneği kuruldu. Dernek öykü dalında çeşitli faaliyetlerinin yanı sıra yazarlık atölyeleri de açacak. 

Uluslararası Ankara Öykü Günleri Derneği Logo
Türk öykücülüğünün gelişmesi, yaygınlaşması ve gençleri öykü türüyle olan bağını artırması amacıyla kurulan Uluslararası Ankara Öykü Günleri Derneği’nin genel başkanlığını Özcan Karabulut üstlendi. Derneğin başkan yardımcılıklarını ise Aysu Erden ve Halil Genç yapacak.
Dernekten yapılan açıklamaya göre edebiyat alanında yazarların, eleştirmenlerin, yayıncıların, yayın yönetmenlerinin okurlarla buluşarak yapıt ve düşüncelerini özgürce ifade edip tartışabilmelerini sağlayan bir forum hedefleniyor.

Yazarlık atölyeleri
Gençleri edebiyata teşvik eden kültürel, sosyal ve bilimsel faaliyetler yapacak olan dernek yerli ve yabancı edebiyatların tanınmasında kültür köprüsü olmak, süreli ve süresiz yayın yapmak gibi faaliyetlerde bulunacak.
Yayıncılık alanında öykü, roman ve eleştiri dergisi, kitap, öykü yıllığı gibi yayınlar hazırlanacak. CerModern, Ankara Üniversitesi, GalaPera gibi kuruluşlarla işbirliği yaparak atölyeler açılacak.
Dernek ile ilgili gelişmeleri, duyuruları ve etkinlikleri buradan takip edebilirsiniz.
Devamını Oku

Uzmanından meraklısına eğitimler Ceres'te

Feridun Andaç'ın roman, öykü ve yaratıcı yazarlık atölyelerini barındıran Akademi Ceres, senaryo yazarlığı, kısa film yapımı, reklam metin yazarlığı, fotoğrafçılık, hobi atölyeleriyle katılımcılarını sıcak ve samimi bir ortamda keyifli bir yolculuğuna çıkarıyor.

Uzmanından meraklısına edebiyat atölyeleri
Blog takipçilerinden gelen istek üzerine yaratıcı yazarlık atölyelerini tanıtmaya devam ediyorum. Edebiyatın usta isimlerinden Feridun Andaç’ın da eğitmen olarak yer aldığı Akademi Ceres, roman, öykü, yaratıcı yazarlık, deneme yazma, çocuklar için yaratıcı yazarlık atölyelerini bünyesinde barındırıyor. Edebiyat atölyelerinin yanı sıra senaryo yazarlığı, kısa film, reklam yazarlığı, fotoğrafçılık ve hobi atölyeleri de meraklısına hizmet veriyor. Katılımcılarına sadece iyi eğitimi değil, keyifli dostlukları da vaad eden Şişli’deki Akademi Ceres sıcak, samimi ortamıyla dikkat çekiyor. 
Akademi Ceres’in kurucusu Tuğba Dedeoğlu Demir, alanının en yetkin isimleri ile çalışmalarının en önemli sebebinin katılımcıların en iyi eğitimleri alabilmelerini sağlamak olduğunu söylüyor.

Feridun Andaç’ın bendeki yansıması
Bir dönem Feridun Andaç’tan ders almıştım. Çok önemsiz gibi gözükse de defter, kalem taşıma, yolda, otobüste aklıma gelen cümleleri not alma alışkanlığını Feridun Andaç’ın önerileri sayesinde kazandım. Sonrasında fark ettim ki tuttuğum notlar biriken bir hazine oldu ve yazma sürecinde çok değerli ipuçlarını bana sundu.
Bunun yanında bir yazarın yazma sürecini diğer yazarlarla yaptığı söyleşilerinden ve kendi yaşamından örneklerle aktardı. Ayrıca yazma eyleminin inceliklerini, tekniklerini açık ve sade bir dille anlattı. Önerdiği filmler ise yazma sürecinde ufkumu açtı. Kurmaca yazma sevdası gönlüme düştüğünde ilk tohumları eken Feridun Andaç’a teşekkürler.

Atölyelerde neler var?
Feridun Andaç Yaratıcı Yazarlık Atölyesi

Akademi Ceres Feridun Andaç edebiyat atölyeleri
İnsan hayatının bir parçası olarak yazmak. Sadece yazma eyleminin değil, yazının, edebiyatın, yaratıcılığın, okuma uğraşının, kurgu ve yazma yöntemlerinin ele alınacağı bir çalışma. Feridun Andaç uzun yıllardır akademisyen olarak öğrencilerine sunduğu bilgilerini sizlerle paylaşıyor. Bu çalışma okumalar ve filmlerle renkleniyor. Detaylı bilgiyi buradan alabilirsiniz.

Roman Atölyesi
Bu atölyede amaçlanan, roman yazan/yazmış veya yazacak olanların yönlendirilmesidir. Çalışmalarını değerlendirirken, ellerindeki malzemeyi nasıl kullanacaklarını da göstermek; belirli bir birikim edinmelerini sağlamaktır. Bu nedenle dersler üç aşamalı gerçekleşiyor:
İlk aşamada roman yazan birinin roman belleğinin oluşmasında ufuk açıp birikim taşıyacak romancıları tanıması, bunları okuma yöntemleri anlatılıyor.
İkinci aşamada romanın kurmaca gerçekliğinden söz edilerek, romanesk yapının neleri içerdiği, bunların nasıl uygulanması gerektiği örneklerle anlatılıyor.
Üçüncü aşamada ise katılımcıların roman tasarımları, yazmaya başladıkları veya yazdıkları romanlar üzerinde konuşularak, okuma ve uygulamalarla yönlendirme sağlanacak, kişilerin projelerini yürütmeleri sağlanıyor. Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Senaryo yazarlığı atölyesi Akademi Ceres Hüseyin KuzuSenaryo Yazımı
Senaryo bir filmin temelidir. Senaryo yazmak ise öğrenilmesi mümkün, zevkli, yaratıcı bir süreçtir. Bir fikir bulup onu öykü haline sokacaksınız, öyküde dramatik bir yapı oluşturup karakterlerinizi sorunlarla çatışmalar yaşamasını sağlayacaksınız. Sonra da durumu çözüme ulaştırıp sonlandıracaksınız. Senaryo yazımının tüm ilke ve aşamalarını bütün inceliklerini Türk sinemasının önemli senaryo yazarı Hüseyin Kuzu sizlerle paylaşıyor. Detaylı bilgiyi buradan alabilirsiniz.


Reklam metin yazarlığı atölyesi Akademi Ceres
Reklam Metin Yazarlığı
İyi bir metin reklamın özüdür. Ürün veya hizmetin tanıtımında reklam fikri nasıl bulunur? Reklam metninin temel ilke ve özellikleri nelerdir? Metin yazarı reklam kampanyasını nasıl oluşturur? Kreatif Direktör ve Stratejist, Uzman Benian Kalafatoğlu iyi reklam yazmanın sırlarını paylaşıyor. Detaylı bilgiyi buradan alabilirsiniz.


Uygulamalı kısa film atölyesi Akademi CeresUygulamalı Kısa Film Atölyesi
Sinemanın önemli anlatım biçimlerinden olan kısa film fikri nasıl bulunu, nasıl geliştirilir, nasıl yazılır? Yönetmen ve senarist Salih Kalafatoğlu, kısa film yazım, yapım, yönetim ilkelerini uygulamalı derslerle aktarıyor. Detaylı bilgiyi buradan alabilirsiniz.




Temel Fotoğrafçılık Atölyesi Akademi Ceres
Hobi Atölyeleri
Temel Fotoğrafçılık Atölyesi

Bu atölyede teorik ve uygulamalı dersler ile fotoğrafın temel özellikleri, çekim ve kompozisyon kuralları ve fotoğrafçının kendi bakış açısını oluşturma ilkeleri akademisyen Çetin Özer’in rehberliğinde veriliyor. Detaylı bilgiyi buradan alabilirsiniz.


Takı tasarım atölyesi Akademi CeresTakı Tasarım Atölyesi
Takı tasarım eğitmeni İnci Arın tarafından yönetilen atölyede takı tasarımının tüm detayları A’dan Z’ye öğretiliyor. Detaylı bilgiyi buradan alabilirsiniz.






Waldorf Bebek Yapımı
Doğal malzeme kullanılarak bez bebek yapmanın incelikleri Banu Kurt sizlerle paylaşıyor. Siz de eğlenceli bir uğraş edinmek istiyorsanız bu atölye tam size göre. Detaylı bilgiyi buradan alabilirsiniz.
Devamını Oku

26 Eylül 2013 Perşembe

Geleceğin kitapları nasıl olacak?

Ses, video, grafik ve uygulamalar kullanılarak hazırlanan tam uzunluktaki ilk interaktif kitap olan Al Gore'un “Bizim Seçimimiz” kitabının tanıtıldığı video bize gelecekte kitapların nasıl olacağına dair ışık tutuyor. 

Gelecekte kitaplar nasıl olacak? tablet bilgisayar ve kitap
Bilgisayar ve mobil teknolojilerinin baş döndüren bir hızla gelişimi yerleşik bütün yapıları sarsarak radikal değişimler getiriyor. Kitap okuma ve yayımlama kuralları da bu değişimden nasibini almaya başladı. Artık okullarda öğrenciler tablet bilgisayarlardan kitapları okuyorlar. Kağıt yavaş yavaş elini eteğini çekmeye başladı.
Aşağıdaki videoda yazılım geliştirici Mike Matas iPad için tam uzunluktaki ilk interaktif kitabı tanıtıyor. Kaydırılabilir video - grafik ve uygulamalar içeren kitap, Al Gore'un "Uygunsuz Gerçek" kitabının devamı olan "Bizim Seçimimiz".

Teknoloji ve eski kitaplar
Bu teknoloji kullanarak yapılan öykü ve romanları 10 yıl içinde göreceğimizi umuyorum. Hatta şunu bile hayal ettim; üniversite yıllarımda (90’ların son beş yılı) çok popüler olan Simyacı kitabını bu teknoloji kullanarak yayımlanış olmasını ve onu okuyor olmam. Roman kahramanının yolculuğunu hazine haritası üzerinde görmek, meydanındaki simyacı ile olan diyalogunu animasyon video şeklinde izlemek vs. Bu düşünce peşi sıra bir kuşkuyu da beraberinde getirdi: Okuyucunun hayal gücünü sınırlar mı? Bilemedim ama teknolojiye meraklı biri olarak bunu deneyimlemek isterdim.
Bir diğer soruda biçim ve içeriğini değiştirecek mi? Yeni nesil teknoloji kullanarak yayımlanan kitaplar romanın, öykünün kurgu ve içeriğini de değiştirecek mi? Bu sorunun yanıtını yaşayarak göreceğiz ama ben değiştireceğini tahmin ediyorum.

Kağıt mı tablet mi?
Digital göçmenler (internetin keşfedilmesinden önce doğanlar) eminin kağıt üzerinden hayal güçlerinin rehberliğinde bir romanı, öyküyü okumayı tercih edeceklerdir ama ya yeni nesil? Kağıt yüzü görmeden kitaplarla tablet üzerinde tanışan digital yerliler (İnternet keşfedildikten doğanlar). Sanırım onlar kendi alışkanlıklarını da edebiyata yansıtacaklar ve kitaplar gelecekte şimdikinden çok farklı şekilde olacak. Keyifli seyirler.
Devamını Oku

25 Eylül 2013 Çarşamba

Minik öykücülerden ödüllü öyküler

Günışığı Kitaplığı tarafından düzenlenen Zeynep Cemali Öykü Yarışması'nda dereceye giren öyküler yayımlandı. Keyifli okumalar.

Zeynep Cemali Öykü Yarışması 2013 öyküleri yayımlandı.
Öykücülüğü yaygınlaştırmak, genç nesilleri öyküye özendirmek amacıyla çocuk öyküleri yazarı Zeynep Cemali adına düzenlenen öykü yarışmasının sonuçları 2 hafta önce açıklanmıştı. Günışığı Kitaplığı tarafından düzenlenen yarışma 6, 7 ve 8. sınıfların katılımıyla gerçekleşti.
Arkadaşlık temasını içeren öykü yarışmasında birincilik ödülünü Işık Yağmuru adlı öyküsüyle yarışmaya Edirne'den katılan 7. sınıf öğrencisi Dilara Karabekmez, ikincilik ödülünü, Bir Deniz Feneri Vardı: Yalnız… adlı öyküsüyle yarışmaya Mersin'den 6. sınıf öğrencisi Sıdıka Selin Çolak ve üçüncülük ödülünü ise Mızıka adlı öyküsüyle yarışmaya İstanbul'dan katılan 8. sınıf öğrencisi Beyza Çelik kazandı.

Öyküler yayımlandı
Günışığı Kitaplığı kazanan öyküleri ve okunmalık öykülerden 3 tanesini yayımladı. Siz de bu genç öykücülerin başarısına ortak olun ve yazdıkları çok değerli öyküleri mutlaka okuyun.

Zeynep Cemali Öykü Yarışması Birincisi 2013
Dilara Karabekmez
Çocukların sıklıkla yaşadıkları bir sorunu, temaya uygun olarak öyküselleştirirken inandırıcı ve doğal dil kullanımı nedeniyle...
“Işık Yağmuru” öyküsü 7. sınıf öğrencisi Edirne, Fatih Sultan Mehmet Ortaokulu
Okumak için




Sıdıka Selin Çolak
Zeynep Cemali Öykü Yarışması İkincisi 2013
Temayı yaratıcı bir öykü estetiğiyle kurgulaması ve yaşına uygun duru Türkçe kullanımı nedeniyle...
“Bir Deniz Feneri Vardı:Yalnız... ” öyküsü
6. sınıf öğrencisi Mersin, ODTÜ Geliştirme Vakfı Mersin Ortaokulu
Okumak için




Zeynep Cemali Öykü Yarışması Üçüncüsü 2013
Beyza Çelik
Temayı klasik bir anlatıma yaslanarak öykülerken, kendine özgü bir üslup yaratma çabası ve akıcı anlatımı nedeniyle...
“Mızıka” öyküsü
8. sınıf öğrencisi İstanbul, Bayrampaşa Tuna Ortaokulu
Okumak için




Okunası Öyküler
Yarışmada Okunası Öyküler adıyla 3 öykü daha seçildi. Bu öyküler sırasıyla şöyle

Delfin Tuna
“Denizaşırı Dostluk” öyküsü
7. sınıf öğrencisi İstanbul, Terakki Vakfı Özel ŞişlivTerakki Ortaokulu

İpek Dengiz
“Pembe Bere” öyküsü
7. sınıf öğrencisi Ankara, TED Ankara Koleji

Zeynep Serra Güneş
“Koca Yeşil Göz” öyküsü
8. sınıf öğrencisi İzmir, Karabağlar Fevzi Çakmak Ortaokulu
Devamını Oku

24 Eylül 2013 Salı

Sosyal medya edebiyatı

Ülke gündemini ti ye alan haber bülteni Heberler, sosyal medya edebiyatını masaya yatırıyor.

Sosyal medya edebiyatı ve heberler
Sosyal medyanın günlük hayattan politikaya, iş yaşamından sanata kadar pek çok alanda etkisi ve getirdiği değişimler anlaşılmaya çalışılırken sosyal medya ve edebiyat ilişkisine de göz atmak gerekiyor. Sosyal medya yazarlarının edebiyat alanında boy göstermesi ile birlikte pek çok sosyal medya yazarı kitap yayımladı. Bu kitaplar popüler kitaplar arasında yerini aldı ve okuyucuyla buluştu. Ülkemizde yaşanan gelişmeleri mizah penceresinden ti ye alan haber bülteni Herberler bu konuya da kendi bakış açısıyla yaklaşıyor.

Kelime haznem bitti!
Heber bülteni sunucusu Mehmet Ali Alabora’nın konuğu olan sosyal medya yazarı Seda hanım, sosyal medya yazarlarının hali pürmelalini ortaya koyuyor. Kurgu röportajın en can alıcısı sorusu sosyal medya yazarlarının çıkardıkları kitaplarda genelde çocukluk tespitlerinin olduğu ve bunun tesadüf olup olmadığıydı. Sosyal medya yazarlarını temsili karakteri olarak kurgulanan Seda hanım bu soru karşısında krize giriyor ve şu sözü sarfediyor “Kusura bakmayın, kelime haznem bitti.”
Keyifli seyirler.



Devamını Oku

23 Eylül 2013 Pazartesi

Yaratıcılık için 29 yol

Hayatınızda yapacağınız basit değişikliklerle yaratıcılığınızı ortaya çıkaracak 29 yol. Neler olduğunu merak ediyorsanız sorunuzun cevabı aşağıdaki videoda saklı.

Yaratıcı olmak için öneriler, keşfedin.
Bugüne kadar yaratıcı yazarlığın hep yazarlık kısmı ile ilgili içerikler paylaştım. Bülent Somay’a göre (Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde öğretim görevlisi – Metis Yayınları eski Editörü) yaratıcı yazarlık oksimoron (yan yana gelmemesi gereken iki kelime) olsa da bugün bu kelimenin yaratıcı kısmına ilişkin bir video paylaşıyorum.

Yaratıcılık öneri ile var edilebilir mi?
Bir insan ya da yazar adayı, yazmaya hevesli biri benzersiz bir fikir, kurgu, hikaye nasıl bulur, bulmanın bir yolu yöntemi var mıdır çok tartışmalı bir konu. Ama insanı disipline eden, o yola girmesini sağlayan yöntemlerin herkes için olmasa da bazı insanlarda işe yarayacağını düşünüyorum. En azından bir başlangıç noktası olabilir ya da bazı düşünceleri tetikleyebilir.
Yaratıcılık için 29 yol adlı videoda herkesin yapabileceği çok basit öneriler yer alıyor; not almak, duş almak, kahve içmek, müzik dinlemek, çalışma ortamını temizlemek, eğlenmek gibi. Bunun yanında beni en çok etkileyen önerilerden birkaçı şunlar oldu; kendini hırpalama, iş birliği yap, asla vazgeçme, hata yapmana izin ver, kuralları ihlal et, çerçeve oluştur, başka birinin mükemmeli olmaya çalışma ve bir şeyler bitir.

İki öneri ve çağrıştırdıkları
Çerçeve çizme önerisi bana Bilgi Üniversitesi Yaratıcı Yazarlık Kulübü tarafından düzenlenen Yaratıcı Yazarlık Nedir, Ne Değildir? adlı sempozyumunda Murat Gülsoy’un, yaratıcılığın hedefi daraltmakla mümkün olacağını söylemesini hatırlattı. Eğer insan sadece bir çerçeve ile odak noktasını daraltırsa yaratıcılığının artacağını söylüyordu. Daha önce de denemiştim ve işe yarıyor.
Bana yol gösteren bir diğer öneri de bir şeyleri bitirmek oldu. Öyle ya da böyle başlanan bir çalışmayı yarım bıraktığında insan hem odaklanma hem de özgüven açısından yara alıyor. Bir çalışmayı bitirdiğinde beyin denilen makine çalışmaya devam ediyor ve biten bir yazının üzerinden düzenleme yapmak, yeni bölümler eklemek ya da işe yaramayan bölümleri tespit edip kaldırmak daha kolay oluyor.

Sizi etkileyen öneri hangisi?
Videoyu izlemenizi ve sizi en çok etkileyen önerinin hangisi olduğunu yorum bölümüne yazmanızı rica ediyorum, size çağrıştırdıkları ile birlikte, unutmayın sizin deneyimleriniz ya da fikirleriniz başkasına ışık olabilir, keyifli seyirler.

Devamını Oku

22 Eylül 2013 Pazar

Küçürek öykü dünyası: Kargaca

Öykü blogu okumayı sevenlere çok özel bir blog önereceğim bugün: Kargaca. Var edicisi ressam Ayşecan Kurtay, kendi çalışmalarıyla küçürek öykülerini birleştirmiş ve ortaya harika bir blog çıkmış. Keyifle okuyacağınızı umuyorum.

İnternetin karanlık ve derin sularında gezinirken rastladığım çok değerli inci tanelerini sizlerle paylaşmaya devam ediyorum. Küçürek öykü edebiyatımızın az bilinen dallarından biri. Bu yüzden bu alanda eser veren yazarların sayısı da oldukça az. Küçürek öyküyü yazın biçimi olarak seçen, kendi öykülerini yazan, sahip olduğu Kargaca bloğunda yayımlayan ressam Ayşecan Kurtay resim çalışmalarıyla öykülerini bir araya getirmiş. Kadıköy’de bir resim atölyesi bulunan Ayşecan Kurtay, okuyucusunda hem görsel hem de edebi bir tat bırakan Karagca’da, benzerine az rastlanır bir bloga imza atıyor.

İçimdeki geveze: Anlatıcı
Karhaca küçürek öykü blogu
Kendi yaşamından, hislerinden, gözlemlerinden anlatıcısına yansıyan hayatın anlarını küçürek öykü penceresinden sizlere sunan Ayşecan Kurtay, anlatıcıyla olan yolculuğunu şöyle aktarıyor:
Anlatıcıyla boyalar arasında tanış oldum. İçimdeki sessiz geveze gülümseyerek izlerken, “Resim yapmak istiyorum, boyaları tutmak istiyorum” diyordu aklım. Anlatıcı lekeleri figürleştirmeye başladı, düzlemler yetmedi, figürlerim ayağa kalktı bir zaman. Küçük bir kukla ordum oldu, her biri yüz elli santim boyunda. Kerli ferli karakterlerim bana bakıyordu artık.
Bu fırsattan yararlanan sessiz sakinim, kimi zaman boş kağıtlara, kimi zaman resimlere kelimeler düşürmeye başladı. Kelimeleri görmeyi sevdim. Cümleler aramaya başladım. Cümleleri ararken Yeşim Cimcoz’u buldum. Defterlerim olmaya başladı. Altı dakika! Hayatımın önemli zaman ölçüsü. Jale Sancak geldi. Cümleleri çekiştirip uzattım, anlatıcıya izin verdim.
Ayşecan Kurtay’ın büyülü dünyasına, resimlerine yakından bakmak ve çalışmalarıyla özdeşleşmiş öykülerini okumak istiyorsanız Kargaca’yı mutlaka ziyaret edin. Ayşecan Kurtay'ın resim çalışmalarını ise buradan görebilirsiniz.

Devamını Oku

20 Eylül 2013 Cuma

Anadolu yaratıcı yazarlık eğitimi istiyor!

“Yaratıcı yazarlık kurslarından yazar çıkar mı?” başlığı altında tartışmalar süre dursun Anadolu’da yaşayan ve yazar olma, kurmaca metinler yazma yolunda ışık arayan insanlar yaratıcı yazarlık eğitimine ulaşamadıkları için şikayetçiler. 

Anadolu'da yaşayan insanlar yaratıcı yazarlık eğitiminden mahrum kalıyor.
Edebiyatımızda usta/çırak ilişkisi son yıllarda yok denecek kadar az olmakla birlikte yerini yaratıcı yazarlık atölyelerindeki eğitimlere bırakıyor. Her ne kadar bir tartışma konusu olsa da yaratıcı yazarlık atölyeleri yazar olmak isteyenlere ya da kurmacanın, yazmanın, yazma sanatının inceliklerini öğrenmek isteyenlere bir seçenek oluyor. Günümüzde çok sayıda yayımlanan ve okuyucudan kabul gören yaratıcı yazarlık kitapları da bu talebin bir yansıması olarak dikkat çekiyor. Ancak bu artan talebin Anadolu’da bir karşılığı maalesef yok.

Atölyeler üç büyük şehirde
Kısa bir süre önce 2 yıl ücretsiz eğitim veren Müjdat Gezen Sanat Merkezi Yaratıcı Yazarlık Bölümü'nün duyurusunu yayınladım. Bu iletiyi blogumun sosyal medya sayfalarında paylaştıktan sonra Anadolu’nun pek çok şehrinde yaşayan insanlardan yaratıcı yazarlık eğitimlerinden mahrum kaldıkları yönünde bir serzeniş geldi.
Bilindiği gibi yaratıcı yazarlık kursları / atölyeleri İstanbul, Ankara ve İzmir’de yer alıyor. Haliyle Anadolu’nun diğer şehirlerinde yaşayan insanlar yaratıcı yazarlık eğitiminden faydalanamıyor. Her şehirde yaratıcı yazarlık atölyesinin açılmasının şu anda bir ütopya olduğunu varsayarsak bu talebi karşılayacak çözüm önerilerinin düşünülmesi gerektiğine inanıyorum. Özellikle ücretsiz eğitim veren kuruluşların yaratıcı yazarlık eğitiminin yaygınlaşması için katkıda bulunması gerektiğini düşünüyorum.

Anadolu ne istiyor?
Bu çerçevede sosyal medya üzerinden gelen bu talebe aşağıdaki önerilerle cevap verilebilir.
Gezici yaratıcı yazarlık atölyeleri: Belirli şehirlerde yaratıcı yazarlık eğitimi veren eğitmenlerin / yazarların yılın belli dönemlerinde yaratıcı yazarlık eğitimi / semineri vermesi.
İnternet üzerinden canlı yayın: Büyük şehirlerdeki yaratıcı yazarlık atölyelerindeki eğitimlerin canlı olarak internet üzerinden yayınlanması. Eğitim verilirken aynı anda onlarca kişi eğitimi internet üzerinden izleyebilir. Ayrıca eğitim sonunda sorular da yine internet üzerinden alınabilir.
Eğitim arşivi: İnternet üzerinden daha önceden yapılmış yaratıcı yazarlık eğitiminin sırasıyla yer alması. Eğitim almak isteyenler her hafta ya da önerilen süre içerisinde bir bölümü internet videosu olarak izleyebilir.
Eğitim CD’leri: Başlangıçtan ileri düzeye kadar çeşitli eğitimlerin, pratik çalışmaların ve yol gösterici nitelikte metinlerin yer aldığı eğitim CD’leri.

Umarım talep dikkate alınır, Anadolu’da yaşayan ve yaratıcı yazarlık eğitimi isteyen insanlar bu imkanlara kavuşurlar.
Devamını Oku

15 Eylül 2013 Pazar

Romancı nasıl yazar?

Murat Gülsoy ve Semih Gümüş’ün hazırlayıp sunduğu TRT Türk'te yayımlanan Açık Şehir adlı programa konuk olan Orhan Pamuk Harvard Üniversitesi'nde verdiği Norton derslerinden derlenen Saf ve Düşünceli Romancı kitabı üzerinden yazma sanatını ve yazma serüvenini anlatıyor. 

Orhan Pamuk Semih Gümüş ve Murat Gülsoy'a konuk oldu.
Bir yazarın yazma serüveni nasıldır sorusu hem okuyucuların hem de yazmaya gönül vermiş insanların en çok merak ettiği konulardan biridir. Daha önce yaşanmamış bir dünyayı yazar kurmacadan ve hayattan aldığı güçle nasıl var ediyor ve bizler okuyucu olarak yazarın var ettiği bu dünyayı nasıl gerçekmiş gibi algılıyoruz? Kahramanlarının peşinden gittiğimiz bu maceranın yapım sürecinde yazar nasıl hissediyor, nasıl düşünüyor ve nasıl yazıyor?
Murat Gülsoy ve Semih Gümüş’ün hazırlayıp sunduğu Açık Şehir programına konuk olan yazar Orhan Pamuk, kendi yazım sürecini anlattığı Saf ve Düşünceli Romancı adlı kitabındaki düşüncelerini paylaşıyor.
Videonun tamamı yazının sonunda yer almaktadır.

Uygun resme uygun kelimeler bulunmalıdır!
Orhan Pamuk, roman - okur ilişkisini şu sözlerle anlatıyor: Roman okurken kafamızda kelimeleri resimlere çeviririz ya da kelimeleri kafamızın içindeki sinemada filmini seyrederiz. Roman okumak kelimelerle anlatılmış şeyleri kafamızda resimlemektir. Ama hepimizin kafamızda değişik bir resim hazinesi var. Bu nedenle hepimiz kelimeleri kendimize göre resimleriz. Yazarlar da bunu bilir. Bu yüzden yazarlar kitapları anlaşılsın diye herkesin resmedebileceği kelimeleri kullanır. Bu işin abc si budur. Romancını temel işlevi kelimelerle okurunun aklında resimler uyandırmaktır. Roman sanatının fotoğraf makinesi ya da resim sanatının yaygın olmadığı zamanlarda keşfedilmesinden dolayı yazarlar okurun kafasında resimler uyandırmaya çalışır. Yazarlık okurun kafasında oluşacak en uygun resme en uygun kelimeleri bulma işidir.

Romancı hem duygusal hem de planlı olmalı
Orhan Pamuk romanın ve romancının özelliklerini anlattığı bölümde ise şunları söylüyor: Bazı yazarlar planlı yazarlar, bazı yazarlar da olay örgüsünün, hikayenin tam ayrıntılarını, yazının hangi istikamete gideceğini bilmeden yazarlar. Bu tarz meselesidir. Ben roman yazmaya başlamadan evvel başını sonunu ortasını bilirim.
Ancak tamamen planlı roman yazamazsınız, şiirsel anlar olması lazım. Nereden geldiğini bilmediğiniz sesler duymanız lazım. Tasarınızı kırıp döküp yaratıcılık anlarınızı dinlemeniz lazım. Kimi zaman da disiplin lazım, içinizden çok yazmak gelse de yazdığınız bölümün kısa olması lazım, genel tabloya uyması lazım. Bu iki ruh hali saf ruh hali ile yazmak, yani içinden geldiği gibi yazmak ile planlı hal yan yana gelmelidir.
Ben kendimi planlı bir yazar olarak görürüm ama pek çok kitabım da da öyle bölümler var ki planlı değil iç sesimi dinleyerek yazdığım anlar vardır.
Bu iki hal her yazarda belirli ölçülerde vardır. Başarılı roman ikisini de aynı anda ruhunda taşımalıdır, bazen biri bazen diğeri öne çıkabilir. Bir romancıda da bu iki hal olmalıdır.

Roman yazma sanatı üzerine Orhan Pamuk’un düşüncelerini, tarzını ve romanın öğelerinin nasıl olması gerektiğini daha iyi anlamak istiyorsanız videonun tamamını izlemenizi öneririm.

Devamını Oku

MSM yaratıcı yazarlık sınavı Ekim’de

Müjdat Gezen Kültür ve Sanat Merkezi (MSM) Yaratıcı Yazarlık Bölümü her yıl Ekim ayında sınavla öğrenci alıyor. Ücretsiz olan yaratıcı yazarlık eğitimi 2 yıl sürüyor.

Müjdat Gezen Sanat Merkezi Yaratıcı Yazarlık Bölümü
Konservatuar eğitimleriyle her yıl farklı sanat dallarında 1991’den bu yana topluma nitelikli mezunlar kazandıran Müjdat Gezen Kültür ve Sanat Merkezi (MSM), yaratıcı yazarlık bölümüyle de yazar adaylarına kapılarını açık tutuyor.
MSM’nin Kadıköy Ziverbey’deki ilk şubesinde yer alan yaratıcı yazarlık bölümü, sınırlı kontenjan nedeniyle öğrenci alımını sınavla yapıyor. Her yılın Ekim ayında gerçekleşen sınavda başarılı olan öğrenciler 2 yıl boyunca yaratıcı yazarlık alanında eğitim görüyor. Haftanın beş günü sabah 9.00 akşam 18.00 saatleri arasında verilen eğitimlere kayıt olmak için formu buradan indirebilir, gerekli evrakları öğrenebilirsiniz. Başvuruda son gün 30 Eylül.

MSM Yaratıcı Yazarlık Bölümü eğitmenleri
Roman, hikâye, şiir, senaryo, tiyatro oyunu, makale ve diğer yazı alanlarının da dâhil olduğu iki yıllık eğitim sürecinde; Sinema Tarihi, Sinema Yönetmenliği, Yaratıcı Fikir, Öykü Atölyesi, Metin İnceleme, Edebiyat, Dilbilgisi ve Sanat Felsefesi konularında öğrencilere dersleri veriliyor.
Ayrıca öğrenciler, bilgilerini hayata dönüştürme amacıyla MSM Gazetesi’nde etkin görevler de alıyor. MSM Yaratıcı Yazarlık Bölümü’nde eğitmen olarak şu isimler yer alıyor.
  • Kandemir Konduk (Bölüm Başkanı)
  • Ahmet Çağan
  • Burçak Evren
  • Caner Güler
  • Cenk Gündoğdu
  • Ferhat Uludere (Öykü Atölyesi)
  • Göksel Bekmezci
  • Mehmet Çağan
  • Murad Çobanoğlu
  • Muzaffer Hiçdurmaz
  • Münir Korkut
  • Onur Behramoğlu
  • Sabiha Özdemir
  • Sevin Okyay
  • Sezai Gülşen
  • Sumru Dinçel
  • Süleyman Nebioğlu
  • Tuncer Cücenoğlu
Siz de kaleminize, yeteneğinize, bilgi birikiminize ve yaratıcı yetinize güveniyorsanız bu sınava mutlaka başvurun.
Devamını Oku

Edebiyata dair ucundan kıyısından: Öykünün Ev Hali

Edebiyat blogu okumayı, takip etmeyi sevenlere bir blog önereceğim bugün: Öykünün Ev Hali. Zengin içeriği ile dikkat çeken Öykünün Ev Hali’nin yaratıcısı Fulya Füsun Çetinel Boğaziçi Üniversitesi’nin blogunda da yazar olarak yer alıyor. 

Edebiyat blogu severlere Öykünün Ev Hali
Yaratıcı yazarlık ile ilgili blog yazmaya başladığımda internette araştırma yaparken tanıştım Öykünün Ev Hali ile. O zamanlar sadece yaratıcı yazarlık, edebiyat ve öykü hakkında ev hallerini edebiyatla, yazarlıkla ilişkilendirdiği kısa ama keyifli, yer yer esprili videoları vardı. Yeşim Cimcoz Yazı Evi’nde Renkli Yaş Almak adlı bir atölye düzenleyen blogun var edicisi Füsun Çetinel ile tanıştıktan sonra zaman zaman katıldığı söyleşilerden, yazarlarla yaptığı röportajlardan ve yaratıcı yazarlıkla ilgili makalelerini blogumda yayınlamaya başladım.

Öykü tutkunlarına özel bir yolculuk!
Pek çok yaratıcı yazarlık kursuna katılmış, edebiyat ve öykü ile ilgili derin okumalar yapmış olan Füsun Çetinel, birikimlerini insanlarla paylaşmak adına kısa süre önce Öykünün Ev Hali adlı blogu yayın hayatına başladı.
Yazar söyleşilerinden kitap kritiklerine, yazdığı öykülerden edebiyat etkinliklerine Füsun Çetiel’in edebiyat yolculuğunda durduğu durakları merak ediyorsanız Öykünün Ev Hali blogunu mutlaka ziyaret edin.
Devamını Oku
BlogOkulu Gadgets