14 Şubat 2014 Cuma

Yayınevine kitabımı nasıl yayınlatırım?

Doğan Kitap Yayın Yönetmeni Deniz Yüce Başarır kitabını bir yayınevi vasıtasıyla bastırmak isteyenlere önemli tavsiyelerde bulunuyor!

Yayınevine kitabımı nasıl yayınlatırım
Yazar olmak, kitabınızı bir yayınevine bastırmak ve okurla buluşmasını istiyorsunuz. Peki bu sürecin nasıl işlediğini, neler yapmanız gerektiğini ve süreci hasarsız atlatmak için ne gibi kurallara uymanız gerektiğini biliyor musunuz? Doğan Kitap Yayın Direktörü Deniz Yüce Başarır, Uzman TV’de yer alan röportajında Kitap Nasıl Yayınlatılır? başlığı altında bilgiler veriyor. Aklınızda yer etmiş pek çok konuya açıklık getiren açıklamalarda kitap yazım ve gönderme aşamalarında neler yapmanız gerektiği anlatılıyor.

Kitap yayınlatmanın gizemi aralanıyor!
Kitap bastırma hakkında merak ettiğini pek çok soruyu yanıtlayan Deniz Yüce Başarır kimlerin kitap yayınlatabileceğini, başvuruların kabul oranlarını, yayınevinde kiminle temasa geçilmesi gerektiğini, ideal kitap uzunluğunu, kitabın hangi yazım aşamasında başvurunun yapılacağını, yayınevine hangi formatta gönderilmesi gerektiği, kitapların yayınevinden geri gönderilme sebepleri, reddedilen bir kitabın başka yayınevine gönderilmesi konularında size yol göstereceğine inandığım açıklamalarda bulunuyor. Eğer siz de kitabınızı bir yayınevine göndermek istiyorsanız aşağıdaki 5 videoyu mutlaka izlemenizi öneririm.

Devamını Oku

13 Şubat 2014 Perşembe

Fantazya ve bilimkurgu öykü yarışması!

Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği (FABİSAD) GIO Ödülleri çerçevesinde öykü yarışması düzenliyor. Son başvuru tarihi 15 Mart 2014.

FABİSAD GİO Ödülleri Öykü Yarışması
FABSİAD tarafından Giovanni Scognamillo onuruna düzenlenen GIO Ödülleri kapsamında öykü yarışması düzenliyor. Öykü kategorisinde düzenlenen yarışmaya bir öykü yazarak katılabiliyorsunuz. Öykünün uzunluğu en fazla 7 bin 500 kelime olmalı. Birinci gelen öykü yazarı 1.000 TL ve GİO heykelciği ödülünü kazanacak. En başarılı beş öykünün yazarlarına FABİSAD plaketi verilecek. Bu öyküler, FABİSAD internet sitesinde ve etkinliklerinde hayal gücü dostlarıyla buluşacak.

GIO Öykü Yarışması Katılım şartları
Her yarışmacı sadece bir Türkçe öykü ile katılabilir. Öykünüzün daha önce herhangi bir yerde yayınlanmamış olması ve 2013 GİO ödüllerine gönderilmemiş olması gerekmekte.
Öykü Word dosyası olarak gioodulleri@fabisad.com adresine gönderilecek. Yarışmaya katılmak için 2 adet doküman teslim edilmesi isteniyor. Dokümanların aynı e-postada 2 ayrı ek olarak gönderilmesi gerekmekte. Gönderilen e-postanın konusu olarak “GIO2014-Öykü” yazılmalıdır. Yarışmaya son katılım tarihi 15 Mart 2014.

Dökümanları nasıl göndeceksiniz?
Dokümanda, öykünün üzerine yazar tarafından belirlenmiş, içinde en az 1 rakam olan bir “rumuz” yazılacaktır. Öykülerin üzerinde kesinlikle yazar ismi belirtilmeyecek. Doküman adı olarak öykü adı ve “rumuz” verilmelidir. Örneğin öykünün adı “FABİSAD” ise birinci Word dokümanı “FABİSAD-Rumuz1″ olarak adlandırılmalıd.
İkinci Word dokümanı, yazarın ismini, e-posta adresini, telefon numaralarını ve rumuzunu içermelidir. Dokümanın adı sadece adayın rumuzu olmalıdır. Örneğin seçilen rumuz “Rumuz1” ise doküman adı “Rumuz1” olmalıdır.
Daha fazla bilgi için fabisad.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
Devamını Oku

12 Şubat 2014 Çarşamba

Yazmak üzerine 11 film önerisi

Yazan dostlarımıza ışık tutacağını düşündüğüm yazmak ve yazarlık üzerine 11 Film önerisi; yazarlık, yazma eylemi, yazamama sendromu, yazmanın varoluş ile ilişkisi gibi konuları barındıran filmleri konu alıyor.

Yazmak üzerine öneriler
Keyifli, dolu dolu bir edebiyat blogu olan Kalem Kahve Klavye’de Koray Sarıdoğan imzasıyla yayımlanan Yazmak ve Yazarlık Üzerine 11 Film makalesini sizlerle paylaşıyorum.
Yazarlık ve yazmak, bir filmin doğrudan konusu olduğunda izleyenin merak edeceği ve filmi çekenlerin de ilk değineceği konu, yazarın yazma süreci olur herhalde. Yazar nasıl yazar? En sıradanından en tutkulusuna, tüm yazarların bir ritüeli var mıdır? Yazmadan önce, yazarken ve sonrasında nasıl ruh hallerine girerler? Yazamama sendromu ne menem bir şeydir mesela? Ya da yazarlar, yazmadıkları zamanlarda ne kadar farklıdırlar? Daha derine inersek, bir insan neden yazmak ister? Kendiyle, dünyayla ve kelimelerle derdi nedir? Vesaire…

Yazarlık filmleri ve barındırdıkları!
Bu bir “yazarların hayatlarını anlatan filmler, yazar biyografileri, kitap uyarlamaları” seçkisi değil. Öyle olsa zaten birkaç filmle sınırlamak da çok zor olurdu. Seçki, beklendiği üzere kendi film zevkimi ve edebiyat anlayışımı yansıtmaktan kaçınamayarak hazırladığım, yazma eylemini ve çeşitli yazarlık hallerini merkeze alan filmlerden oluşuyor.
Daha açık ifade etmek gerekirse, örneğin, Stephen King’in romanından uyarlanan 1990 yapımı Misery filminde bir yazar ve eseri vardır kahramanlar arasında fakat filmin temel izleği yazmak değildir. Oysa aşağıdaki filmlerin hemen hepsinde yazarlık, yazma eylemi, yazamama sendromu, yazmanın varoluş ile ilişkisi gibi pek çok açılardan filmin merkezine alındığını göreceksiniz. Veya en azından benim öyle sandığımı.

Yazmak ve Yazarlık Üzerine 11 Film önerisinin tamamını buradan okuyabilirsiniz.
Devamını Oku

9 Şubat 2014 Pazar

Çok satan kitap yazmanın formülü var mı?

Edebiyatın asıl derdi olmasa da bazı yazarların kitapları çok satıyor. Peki çok satan bir roman yazmanın formulü var mı? Gülenay Börekçi’nin Habertürk gazetesinde yayımlanan yayınevleri yöneticilerinin görüşlerini içeren araştırma yazısı bu sorunun cevabını veriyor.

Elif Şafak’ın Aşk’ı niçin satış rekorları kırdı? Da Vinci Şifresi’yle ortalığın tozunu attıran Dan Brown’un kazandığı inanılmaz şöhretin sırrı ne? Harry Potter’ın elektrik parasını bile ödemeyecek kadar yoksul olan yazarı J.K. Rowling nasıl dünyanın en zengin kadını oldu? Çok satan roman yazmanın gizli formülü var mı?

Yazarını zengin eden kitaplar!
Tıpkı sinemada, bilgisayarda, televizyonda olduğu gibi kitap sektörünün de çok satanları var. Dan Brown, J.K. Rowling, Stephen King, Stieg Larsson, Adam Fawer, Stephenie Meyer, Paulo Coelho, Jean-Christophe Grangé, Umberto Eco gibi yazarların romanları tüm dünyada çok satıyor. Ayrıca Elif Şafak, Orhan Pamuk, Ayşe Kulin, Ahmet Ümit, Tuna Kiremitçi ve Ahmet Altan gibi Türk yazarlar da neredeyse her eserlerinde çok satan yaratmayı başarıyor. Çok satan bir kitap yazmanın püf noktaları olup olmadığını araştırdık, yayınevi yöreticileriyle de konuşarak altın formülleri ortaya çıkardık.

Devamını Oku

Yazarak Hafifleyin - Yaratıcı Yazarlık Alıştırmaları

Yazı Evi kurucusu Yeşim Cimcoz, yazamıyorum diyenlere, yazı yetisini geliştirmek ve yaratıcılığını arttırmak isteyenlere Yitik Ülke yayınlarından çok özel bir kitap yayımladı: Yazarak Hafifleyin

Yazı Evi kurucusu, aynı zamanda eğitmeni olan Yeşim Cimcoz, yaratıcı yazarlık teknikleri ve alıştırmalarını barındıran Yazarak Hafifleyin adlı kitabı yayımlandı.
İçinizdeki “Yazar”ı tanıyor musunuz? Yaratıcılığınızı açacak, biriktirdiklerinizi, yaşadıklarınızı başka hayatlar yaratmak için kullanmanızı sağlayacak alıştırmalar var bu iki kapağın arasında. Bir dil, bir insan demektir derler. O zaman bir kitap bir dünya demektir. Kendi dünyalarınızı yaratabilmenin keyfini, anlatmanın hafifliğini, kurgulamanın heyecanını yaşadığınız anların kapılarını açan alıştırmalar var bu iki kapağın arasında. “Ben yaratıcı değilim ki” diyenleri kendi yazdıklarıyla şaşırtacak, yazamam diyenlere ses verecek, denenmiş alıştırmalar var bu kitapta.

İçinizdeki yazarı keşfedin!
Bu kitap sizi yazar yapmayacak. Bu kitap size yaratıcılığın yazıyla buluştuğu o sihirli satırların dünyasını açacak. Belki de kendi içinizde var olduğunu bilmediğiniz, belki de bilmenize rağmen henüz tanışmadığınız o yazarla sizi alıştırmalarda buluşturacak bu kitap. Tanışmak, buluşmak ve ilk adımı atmak için bu iki kapağın arasında sizi bekleyen satırlar var. Siz yanınızda sadece bir kalem ve bir kâğıt bulundurun.
Yitik Ülke yayınları tarafından çıkarılan kitabı aşağıdaki kitap satış sitelerinden satın alabilirsiniz.

D&R, İdefix
Devamını Oku

27 Ocak 2014 Pazartesi

İki yazar bir ödül!

Galapera Sanat tarafından ikincisi düzenlenen Selçuk Baran Öykü Ödülü Pelin Buzluk ve Senem Dere arasında paylaştırıldı.

Seçici kurulunda usta yazarlar Selim İleri, İnci Aral, Sezer Ateş Ayvaz, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, İlknur Özdemir, Nemika Tuğcu ve Turhan Günay’ın yer aldığı Selçuk Baran Öykü Ödülü sahiplerini buldu. İstanbul Galatapera Kültür ve Sanat Derneği’nin 2013 Eylül ayında ikincisi düzenlenen ödül Pelin Buzluk ve Senem Dere arasında paylaştırıldı.

Ödül kazanan kitaplar ve özellikleri!
Ödüle Yağmur Gölgesi adlı kitabıyla aday olan Senem Dere, yetkin anlatım dili, çok boyutlu ve etkileyici bir arka planla derinleştirdiği, iç dünyaya yönelen sarsıcı öyküleriyle, Pelin Buzluk ise Kanatları Ölü Açıklığında kitabındaki öykülerinde kendine özgü, zengin imgelerle örülü bir dil oluşturmadaki başarısı, yaratıcılığı, görünenin ötesindekini arayışı ve çok katmanlı öyküleriyle ödüle değer bulundu. Yazarlar Nisan 2014’te Orhan Kemal Kütüphanesi’nde yapılacak ödül töreni ile ödülüne kavuşacaklar. Meraklı Kedi Yaratıcı Yazarlık olarak ödül kazanan yazarları tebrik ediyorum. Kitapları okumak için aşağıdaki linklerden satın alabilirsiniz.

Yağmur Gölgesi (Senem Dere)
Kanatları Ölü Açıklığında (Pelin Buzluk)

Devamını Oku

12 Aralık 2013 Perşembe

On üç maddede yazarlık tekniği

Walter Benjamin’e göre kötü yazar, kendini aklına gelen birçok şeyin peşinde helak eden kişidir; iyi yazar ise düşündüğünü soğukkanlılıkla söyler ve "Hiçbir zaman düşündüğünden daha fazlasını söylemez, yazdıkları da onun kendisine değil, sadece söylemek istediği şeye yarar”.

Yazarlık tekniği üzerine
Yaratıcı yazarlık derslerinin, atölye çalışmalarının ve sertifika programlarının, buna paralel olarak yeni yazar sayısının da hızla arttığı günümüzde, Nasıl yazmalı? sorusuyla artık daha fazla karşılaşıyoruz. Yaratıcı yazarlık kitaplarında bol bol okuduğumuz tekniklere ek olarak, kendi deneyimlerini ve yöntemlerini okuyucuyla paylaşan yazarlar da mevcut. Mimari, sanat yapıtı ve fotoğraf başta olmak üzere yaratı alanının birçok farklı başlığı üzerine denemeler yazan Alman düşünür Walter Benjamin de kendi yazarlık tekniğini 13 maddede sıralamış. Benjamin’e göre iyi bir yazar olmanın yolu, ilhamın gelmesini beklemeden, sadece yazmaktan geçiyor:
  1. Büyücek bir eseri kaleme almaya girişen kimse kendini hoş tutmalı ve günlük yazacağı kadarını bitirdikten sonra kendine, yazmayı sürdürmesini engellemeyecek her şeyi bahşedebilmelidir.
  2. İstiyorsan, yapıp bitirdiğin işten başkalarına söz et, ama çalışma sürdükçe bir yerlerini okuma. Bu yoldan kazanacağın her hoşnutluk çalışma hızını kesecektir. Bu düzene uyulursa zamanla artacak olan kendini anlatma isteği gittikçe, çalışmanın tamamlanmasına yarayan ek bir itici güç olacaktır.
  3. Çalışma çevresi konusunda gündelik hayatın orta-kararlığından kaçınmaya çalış. Adi gürültülerin eşlik etiği bir yarı-sessizlik onur kırıcıdır. Buna karşılık bir müzik etüdünün ya da iş hayatından gelen bir ses kargaşasının eşliği, tıpkı gecenin kulakla duyulur sessizliği kadar yararlı olabilir. Böyle sessizlik insanın içindeki kulağı keskinleştirirse, o iç kulak kendi yoğunluğu sayesinde en sıradışı gürültüleri bile silip geçen bir söyleyişin mihenk taşı haline gelir.
  4. Sıradan el araçları kullanmaktan kaçın. İnce eleyip sık dokuyarak belli kağıtlar, kalem uçları, mürekkeplerde ısrar etmek yararlı olur. Bu araçların lüksü aranmayabilir, ama bolluğu olmasa olmaz.
  5. Kafandan hiçbir düşüncenin tebdilikıyafet geçmesine izin verme ve not defterini Emniyet’in yabancı uyruklular kayıtlarında gösterdiği sıkılıkla tut.
  6. Kalemini ilhama karşı duyarsız kıl, o zaman mıknatıs gücüyle çekecektir kendisine ilhamı. Aklına gelen bir şeyi yazmakta ne kadar düşünceli bir çekingenlik gösterirsen, o ölçüde gelişip olgunlaşmış biçimde, gelip ellerine düşecektir. Söz düşünceyi fetheder, oysa yazı egemenliğine alır.
  7. Hiçbir zaman, aklına bir şey gelmez olduğu için yazmayı bırakma. Edebiyatçı onurunun bir buyruğu, yazmayı ancak ya uyulacak bir saat geldiğinde (yemek zamanı, bir buluşma) ya da eser bittiğinde kesmek yolundadır.
  8. İlhamın gelmediği zamanı yaptığın işi temize çekerek doldur. Sezgi bu sırada uyanacaktır.
  9. Nulla dies sine linea – ama haftalar, pekâlâ geçebilir.
  10. Bir esere hiçbir zaman, üzerinde bir kere akşamdan gün aydınlanana kadar oturup çalışmadan bitmiş gözüyle bakma.
  11. Eserin sonunu alıştığın çalışma odasında yazma. Gereken cesareti orada toplayamazsın.
  12. Yazıya geçirmenin evreleri: düşünce – üslup – yazı. Temize çekmenin anlamı, dikkatin bu sırada artık yazı güzelliğinde toplanmasıdır. Düşünce ilhamı öldürür, üslup düşünceye gem vurur, yazı üslubu ödüllendirir.
  13. Eser tasarımın ölü maskıdır.
Kaynak: Walter Benjamin, Tek Yön, (Çev.:Tevfik Turan), YKY, İstanbul, 2005, s. 35-36.
Bu makale Sanat Blog dan alınmıştır.
Devamını Oku

20 Kasım 2013 Çarşamba

Yazı Evi’nden bir şair geçti!

Yazı Evi dün akşam bir şairi ağırladı. Genç şair Banu Başaren yeni çıkan ilk kitabı Kabuk ile şiir gecesine katılanlara seçtiği şiirleri okudu.


Şiir türünün son yıllarda özellikle okuyucu nezdinde ilgi görmemesi, şiir kitaplarının diğer türlerdeki kitaplara nazaran daha az satış yapmasına inat gencecik, pırıl pırıl bir şair yeni kitabı ile okuyucuya merhaba dedi. Şiir atölyesi eğitmeni Banu Başaren yeni çıkan ilk kitabı ile Yazı Evi’ne konuk oldu. Düzenlenen şiir gecesinde Banu Başaren hem kendi seçtiği hem de katılımcıların önerdiği şiirleri okudu. Güçlü sesi, tiyatro oyuncusu olmasından gelen gücü ile şiirlerine hayat veren Banu Başeren sahne ve şiir performansı ile alkış aldı.

Katılımcılardan şiirler
Sıcak ve samimi bir ortamda gerçekleşen şiir gecesinde genç şair, bazı şiirlerinin oluş hikayelerini katılımcılarla paylaştı. Ardından diğer katılımcılar da kendi şiirlerini okuyarak paylaştı.

Kabuğunu kıranlara ithafen: Kabuk
Önce kitabın kapağından bahsetmek gerekir. Dünyanın ilk şairi olan ve erkek egemen bir topluma ilk başkaldırı simgelerinden biri olan Sümer tanrıçası İnanna’nın kabartma tableti yer alıyor kapakta. Kitapta da şairin deyişiyle kabuğuna saklanarak kanatıp yolmak yerine kabuğunu kıranlara ithafen yazılmış şiirler yer almakta. Kitaptan benim sevdiğim bir şiiri ise şöyle;
Beyaz Tavşanı Takip Et
Tanrı zar atar mı?
Atmaz mı?
Düşmez mi hiç kalkmaz mı?
Bizi buraya kim, niye ittirdi?
Benim düşüm,
Senin düşün,
Bizim düşümüz.
Bir düşün peşinden koşarken
Düşeş
Belki de biz sadece iz düşümüz.
Çok geç kaldım,
Çok geç kaldım…
Bir beyaz tavşanla düştüm kalktım.
Kafam güzel
Alice benim büyük büyük annem
Damarımdaki kanıma sığındım
Tanrı fısıldar kulağıma
Ben yazarım,
İzafiyet olsun…
Kitabı almak isteyenler buradan temin edebilir.

Banu Başeren kimdir?
  • Sahne sanatları tiyatro bölümüne girdi
  • Devlet Tiyatroları ve özel tiyatrolarda oyunculuk yaptı
  • BKM’ye katıldı, Çok Güzel Hareketler Bunlar BKM Mutfak oyuncuları arasında yer aldı
  • Toprağın Çocukları ve Kelebeğin Rüyası filmlerinde oynadı
  • Uluslararası şiir festivallerinde okutmanlık yaptı
  • Kendini İstanbul zanneden bir kadının başrolde yer aldığı “Şehr-i Sevda İstanbul” adlı oyunu yazdı ve oynadı
  • Yazı Evi’nde Yaratıcı Drama ve Şiir Atölyesi eğitimlerini veriyor.
Devamını Oku

13 Kasım 2013 Çarşamba

Öykü türleri / Öykü Atölyesi Günlüğü - 2

Özlem Kiper yönetimindeki öykü atölyesinin ikinci haftasında öykü türleri üzerinde durduk. İyi bir öykü yazarı olmadan önce geçmişten günümüze var olan öykü türlerini bilmek, bu türlerde yazılmış eserleri okumak çok önemli. 

Anton Çehov Öykü Türleri
Kurmacanın öykü ikliminde gezinmemiz devam ediyor. Atölyenin ikinci haftasında öyküyü daha yakından tanımanın ikinci aşaması olarak öykü türleri üzerinde durduk. Eğitmenimiz Özlem Kiper, öykü yazmadan / okumadan önce türler konusunda bilgi sahibi olmanın okuduğumuz ya da yazdığımız metni değerlendirmede bir referans noktası olacağını söyledi.
Türler hakkında bilgi sahibi olmak, yazılan öykünün niteliğini, sanatsal değerini ve öykünün gelişmesinde hangi evrede olduğunu açıkça bize anlatır. Bu nedenle öykü türleri başlangıç noktasında önemli bir aşamadır. Şimdi gelin öykü türlerini özelliklerine bakarak yakından inceleyelim.

Olay Öyküsü
  • Olaylar zinciri kişi, zaman ve yer öğesine bağlıdır. 
  • Olaylar serim, düğüm, çözüm sırasına uygun olarak anlatılır.
  • Olay zamana göre mantılı bir sıra ile verilir. Düğüm bölümünde oluşan merak çözüm bölümünde dile getirilir.
  • Guy de Maupassant tarafından geliştirildiği için bu tip öykülere Maupassant tarzı öykü denir.
  • Türk edebiyatındaki temsilcisi Ömer Seyfettin’dir. Ayrıca Refik Halit Karay, Reşat Nuri Gültekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Necati Cumalı da olay türü öykücülüğünün temsilcileridir.
Durum Öyküsü
  • Her hikaye olaya dayanmaz
  • Merak öğesi ikinci plandadır.
  • Yazar bu öykülerde okuyucuyu sarsan çarpan, heyecana getiren bir anlatım sergilemez. Bunun yerine günlük hayattan bir kesit sunar ve insanlık durumunu anlatır. Kişisel ve sosyal düşünceler, duygu ve haller ön plana çıkar. 
  • Anton Çehov tarafından tarafından geliştirildiği için bu öykülere Çehov tarzı öyküler denir. Türk edebiyatındaki temsilcileri Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal'dır.
Modern Öykü
Diğer öykü çeşitlerinden farklı olarak insanların her gün gördükleri fakat düşünmedikleri bazı durumların gerisindeki gerçekleri, hayaller ve bir takım olağanüstülüklerle gösteren hikayelerdir. En güçlü temsilcisi Kafka’dır. Bizdeki temsilcisi Haldun Taner’dir. Genellikle büyük şehirlerdeki yozlaşmış tipleri, sosyal ve toplumsal bozuklukları felsefi bir yaklaşımla ince bir yergi ve yer yer alay katarak irdeler biçimde gözler önüne serer.
Unutmayın, burada anlatılanlar sadece dersin içinden seçilmiş kısımlardır, kurmacanın tüm yönlerini keşfetmek için Özlem Kiper Öykü Atölyesi'ne katılmanızı öneririm.
Devamını Oku

12 Kasım 2013 Salı

Galapera ile kurmaca dünyasını keşfedin!

Jale Sancak yönetimindeki Galapera Yaratıcı Yazarlık Atölyesi, yazıya gönül vermiş veya yazma becerisini geliştirmek isteyenlere yol gösteriyor.

Jale Sancak Yaratıcı Yazarlık Atölyesi
Galapera Kültür ve Sanat Derneği’nden her hafta cumartesi günleri düzenlenen yazar buluşmaları sayesinde haberdar oldum. Bu söyleşilerden birine Selim İleri konuk olmuştu ve yeni çıkan romanı Mel’un hakkında konuşmuştu. Dernek merkezi hınca hınç doluydu. Etkinliği düzenleyen dernek başkanı Jale Sancak ile ilk görüşmemiz de bu söyleşide oldu. Sıcak samimi bir ortamda yazar Selim İleri rehberliğinde edebiyat ve sanata dair keyifli bir söyleşi oldu.
Sonrasında Galapera’nın yaratıcı yazarlık atölyelerini düzenlediğini öğrendim. Jale Sancak eğitmenliğindeki bu atölyelerde katılımcılar yazı becerilerinin geliştirmenin yanında kurmacanın bilinmeyen yönlerini ve tekniklerini de keşfediyorlar. Ayrıca atölye katılımcılarının öyküleri Galapera’nın internet sitesi ve Galapera Fanzin’de yayınlanıyor.

Jale Sancak Fırtına Takvimi RomanJale Sancak'ın ilk romanı okuyucularla buluştu
Roman ve öykü atölyesi eğitmeni olan Jale Sancak ilk romanı ile okuyucularını selamladı. Öykü kitapları ile tanınan Jale Sancak bu ilk roman denemesinde bilgi ve deneyimlerini roman türünde sergiliyor. Şiirsel bir anlatımın hakim olduğu Fırtına Takvimi adlı roman çarpıcı betimlemeler ve acıtan hayat hikayeleriyle okuyucusuna farklı bir dünyanın kapılarını açıyor. Keyifle okuyacağınızı umuyorum.
Siz de yazma yetinizi geliştirmek, edebiyatın büyülü dünyasında yol almak ve kurmacanın gizemini çözmek istiyorsanız Galapera yaratıcı yazarlık atölyelerinden birine mutlaka katılın.

Öykü Atölyesi (Uygulamalı)
Jale Sancak Galapera
Yorum, bilgi ve paylaşım esaslı atölyede, yaratma cesareti kazandırılırken, öykü yazma teknikleri, yazınsal metinde kurgu, karakter oluşturma, mekân, zaman, atmosfer, bakış açısı, betimleme öğeleri öğretiliyor, usta yazarların öykülerinin çözümlemeleri yapılıyor ve katılımcıların öyküleri değerlendirilerek dergilerde yayınlanabilmesi için katkı sağlanıyor.
Atölye katılımcıları, Galapera Sanat’ın edebiyat söyleşilerine de katılarak Türk edebiyatından birçok yazarla söyleşi yapma olanağı bulabilecekler.
Atölye Başlangıç: 30 Kasım 2013
Eğitim Süresi: 12 hafta
Gün ve Saat: Cumartesi günleri saat 14.00-16.00

Roman Yazma Teknikleri Atölyesi
Roman yazmak ya da roman yazma tekniklerini öğrenmek isteyenler için açılan bu atölyenin başlıca konuları romanda tema, çatışma, karakter oluşturma, olay örgüsü, biçem ve biçimdir. Atölyenin keyifli paylaşım ortamı içinde, hem bir roman üretimine başlayabilir, hem de usta yazarların romanlarından örneklerle yazdıklarınıza katkı sağlayabilirsiniz. Ayrıca üzerinde çalışmakta olduğunuz, ama bazı sorunları çözemiyorum, metni geliştiremiyorum, anlatma biçimimi beğenmiyorum diye düşündüğünüz romanlarınız varsa destek olunuyor.
Atölye Başlangıç:
21 Kasım 2013
Eğitim Süresi: 12 Hafta
Gün ve Saat: Perşembe 19.30-21.30
Bilgi ve iletişim için: laloze68@gmail.com - galapera.org
Devamını Oku

10 Kasım 2013 Pazar

Kara Kutu Tiyatrosu oyun yazma yarışması

Türk tiyatrosuna yeni yapıtlar kazandırmayı, yeni oyun yazarlarına destek vermeyi amaçlayan Kara Kutu Tiyatrosu oyun yazma yarışması düzenliyor. Yarışmaya son katılım tarihi 18 Ocak.

Kara Kutu Tiyatrosu Oyun Yarışması
Oyunlarını Beyoğlu'ndaki kendi sahnelerinde sergileyen ve alternatif tiyatro mekanlarından biri olan Kara Kutu, bu yıl ilk defa oyun yazma yarışması düzenliyor. Kara Kutu bu yarışma ile çağdaş Türk tiyatrosuna yeni yapıtlar kazandırmayı, bu alanda ürün veren veya vermek isteyen yazarların oyunlarının değerlendirilmesine olanak sağlamayı ve tiyatro oyunu yazılmasına destek olmayı amaçlıyor. Yarışma sonrasında ödül alan yapıt daha sonra Kara Kutu Tiyatro tarafından sahnelenecek. Yarışma herkesin katılımına açık.
Yarışma seçici kurulunda şu isimler yer alıyor: Turgay Kantürk, Sibel Arslan Yeşilay, Nilay Yılmaz, Jale Sancak, Egemen Sancak, Ceylan Dizdar ve Erşah Özhim

Kara Kutu Tiyatrosu Oyun Yazma Yarışması Katılım Koşulları
  1. Yarışma herkese açıktır, yaş sınırlaması yoktur.
  2. Oyun yazarları yarışmaya tek yapıtla katılabilirler.
  3. Konu sınırlaması yoktur.Çocuk oyunları, kısa oyunlar, uyarlama oyunlar yarışma dışıdır.
  4. Yarışmaya katılacak yapıtların daha önce sahnelenmemiş ve başka hiçbir yerde ödül almamış olması gerekmektedir.
  5. Ödül tek yapıta verilecektir. Seçici kurul gerek gördüğü takdirde ödül paylaştırılabilir.
  6. Ödül alan yapıtın yazarına 750 TL ve bir plaket armağan edilecektir.
  7. Ödül alan yapıt, ödülün açıklandığı tarihten itibaren, bir yıl süre ile telif ödenmeksizin Kara Kutu Tiyatro'da sahnelenecektir. Yarışmaya katılanlar bu koşulu kabul etmiş olurlar.
  8. Ödüle son katılım tarihi 18 Ocak Cuma 2014'dür.
  9. Ödül alan yapıt 2014 yılı Nisan ayı içinde açıklanacak, ödül töreni Mayıs ayında yapılacaktır.
  10. Yapıtlar 7'şer adet olarak, özgeçmiş ve iletişim bilgileriyle birlikte, Kara Kutu Tiyatro'ya elden,posta veya kargo ile gönderileceklerdir.
  11. Yarışmaya katılacak yapıtların, Tünel, Ensiz Sokak, Şeref Apt. No 4 /4 Beyoğlu / İstanbul adresine gönderilmesi gerekmektedir.
Kara Kutu Tiyatrosu ve Galapera’nın web sayfalarından yarışma ile ilgili daha ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.

Kara Kutu Tiyatrosu
Tünel, Asmalımescit,
Ensiz Sok. No 4/4.Beyoğlu/İstanbul
Devamını Oku

18 Ekim 2013 Cuma

Kim bu anlatıcı?

Kurmacanın en önemli öğesi anlatıcı kim? Nasıl var edilir ve kurmacadaki rolü nedir? Anlatıcı okuyucu tarafından neden yazar ile hep karıştırılır?

Anlatıcı ve yazar ilişkisi
Öykülemeyi anlatmak eylemi ya da anlatının üretimi olarak tanımlarsak, o zaman bize kim ve nasıl anlatıyor sorularını yanıtlamak kalır.
H. de Balzac “Vadideki Zambak” romanının önsözünde şöyle der: “Ben, demek yazar için tehlikelidir. Okur kitlesi sayıca artmasına karşın, bilinçlenme aynı oranda artış göstermez. (...) Bugün bile hala pek çok insan, roman kişilerine verdiği duygular nedeniyle, yazarı suç ortağı yapma gülünçlüğüne düşer. Eğer yazar ‘ben’ diyorsa, hemen hemen herkes onu anlatıcıyla karıştırmak eğilimindedir.”

Balzac'a göre anlatının üç temel öğesi
H. de Balzac anlatının üç temel öğesini çok açık bir biçimde ayırt eder: Kişiler, anlatıcı ve yazar. Eğer başımıza gelen bir olayı yazılı olarak anlatırsak, olayın meydana geldiği uzam ve zamanın dışında kendimizi bir anlatıcı (yani yazan) olarak buluruz. Burada olayı yaşayan ben”le olayı yazan ben”in aynı olduğunu Bu ayrımı yapmak, aslında yazınsal iletişime katılan gerçek kişiler (yazar, okur) ile metinde iletişim kuruyorlarmış izlenimini veren kurmaca kişileri (anlatıcı, dinleyici) birbirine karıştırmamak gerektiğini öğretir. Yazar, etiyle kemiğiyle metnin düzenleyicisi olup metin ile ilgili her türlü sorumluluğu üstlenen kişidir. Anlatının metin-dışı gerçek kişisidir, çünkü yaşadığımız dünyaya aittir. Yapıtta aktarılmayan ve anlatılanlarla hiç ilgisi olmayan özellikleri vardır.

"Ben" her zaman yazarın kendisi değildir!
Öte yandan, anlatıcı, anlatının temel öğelerinden biridir; anlatının bir kesitidir; bir okur tarafından okunduğunda kağıt üzerinde gerçekleşir. Herhangi bir yazar, eserinde “ben” birinci tekil kişi adılını kullandığında, bu “ben” her zaman yazarın kendisi değildir. Günce, anı, mektup gibi edebi türlerin dışında, kurmaca anlatılanlarda kullanılan “ben” bir sözcüdür, bir sestir, bir başka deyişle, öyküyü anlatan kişidir. Soyuttur, dış dünyada hiçbir gerçekliği yoktur, anlatıda kağıt üzerinde kurmaca varlığı geçerlidir. Oysa yazar özel ve toplumsal yaşamı ile somut bir gerçekliktir. Yaşamöyküsel özellikli kurmaca öykülerde, yazar ile anlatıcının öyküleri neredeyse örtüşür. “Neredeyse”, çünkü yazar tüm yaşam öyküsünü yapıtına aktar(a)maz. Bazı anlatılarda ise yazar ile anlatıcı birbirine çok benzer, ama okur bunu çok fark edemeyebilir. Çoğunlukla da yazar ile anlatıcı arasında hiçbir benzerlik yoktur. Yazar kadın, anlatıcı erkek olabilir, ya da tersi.
Genellikle, üç tür yazar-anlatıcı ilişkisinden söz edilebilir:

Yazar ile anlatıcının örtüşmesi
Bu tür bir öykülemede, anlatıcı birinci kişi adılını kullanarak öykülemenin sorumluluğunu kişisel olarak üzerine alır. Bazen öykülenin sorumluluğunu üzerine alan anlatıcı açık bir biçimde yazara göndermede bulunur. J. J. Rousseau “İtiraflar”da, Montaigne “Denemeler”de hem yazar hem anlatıcıdırlar.

“27 Şubat 1954 – Doktor La.’nın telefonu. İşim yoksa bu sabah beraberce CH’ye gideceğiz. La., on birde beni Saint-Germaine’den alacak. Otelden “Aux Deux Magots”ya kadar Paris’in kış sabahı bir masal gibiydi. Dün akşamki tipi, arkasından gelen sulu yağmur... hepsi dinmişti. Yerler cam gibi buz. Fakat herkeste soğuğun kırbaçladığı, yarı puslu havada yine cam gibi parlayan güneşin iyice tuttuğu bir neşe var. Eşya, yol, dükkanların önündeki küçük sergiler, insanların yüzü bu sevinçle aydınlık. Güneş her şeye hafif sarımtırak, şeffaf bir plastik maddeden yaldızlı bir kılıf geçirmiş gibi. Kahvenin önündeki köşkünde gazeteci kadın, bir serçe gibi ötüyor. Hikayesini bana da anlattı: Dün akşam eve giderken müthiş bir düşme kazası geçirmiş, hem olduğu yerden bir iki metre kayarak. Fakat bacağındaki sıyrıkla kurtulmuş. Güneş açtığı, eşyayı böyle, kruasan gibi kızarttığı için, başka zaman olsa şikayet edeceği bu hadiseye gülüyor. O kadar konuşmaya azimli ki gazetelerimi elinden zorla alıyorum. Hakkı da var. Aynı neşe benim içimde de çalkalanıyor. Bir şeyler yapmak istiyorum. Halbuki, olabilecek tek şey, iki gün sonra İstanbul’a dönüşüm.”
A. H. Tanpınar, Yaşadığım Gibi, Dergah yay., İstanbul, s. 242. 
Bu parçada A. H. Tanpınar 27 Şubat 1954 günü Paris sabahını betimliyor, “gazeteci kadın”ın başından geçenleri öykülüyor. Öyküleyen, betimleyen ve anlatan hep aynı kişidir, yazardır.

Yazar ile anlatıcının birbirine karışması 
Okur, bu durumda, hiçbir zaman anlatıcının ne zaman gerçek yazarı ne zaman kurmaca yazarı temsil ettiğini anlayamayabilir. Yazar ile anlatıcının benzerlikleri çeşitli düzeylerde örtüşebilir, o zaman anlatının bir parçası dış gerçekliğe (tarihler, yer adları vb...) bir parçası da tam kurmacaya aittir.
Yazar ile anlatıcının birbirine ne ölçüde karıştığını anlayabilmek için, okurun yazar konusunda çok ayrıntılı bilgilere gereksinimi vardır: yazarın mektupları, güncesi, anıları, söyleşileri, yakınlıklarının tanıklıkları gibi. Batı edebiyat dünyasında bu verileri toplayan, ayrıntılarıyla birleştiren değişik yaşamöyküsel yapıtlar bulunmaktadır. Bu tür yapıtlar kurmaca ile herçek yaşamöyküsü arasında bulunabilecek benzerlikleri ortaya çıkarmada okura yardımcı olmaktadır.
Kurmaca ve yaşamöyküsünün birbirine çok sıkı ilişkilerle bağlandığı karmaşık metinler yanılsama yaratabilmektedir. Bu tür metinlere son yıllarda “kurgusal” ya da “kurmaca” özyaşamöyküsü denmektedir.

Yazar ile anlatıcının farklılaşması 
Bu drumda yazar ile anlatıcı arasında hiçbir benzerlik yoktur; varsa bile okur bunu fark edemez. Buradaki “ben” tamamen kurmacadır. Kurmaca anlatıcı ile yazarın kimliği hiçbir zaman, hiçbir şekilde çakışmaz.
“Dışarı çıktım. Ölümüne başım dönüyordu. Aklım başımda değildi. Koşmaya başladım. ‘Ben o sesi sustururdum.’ Diyordum. Olanlar oldu, susturdum. Susturdum ya kötü bir düşüncem yoktu. Durdu Memet kurtulsun istiyordum ben. İçimde kötülük yoktu. Bir insan öldürdüğümü düşünmüyordum. Şimdi de düşünmüyorum. Sahici bir kadın değildi ki! Sisli bir sesti o yalnız. Bambaşkaydı, bildiğimiz sesler gibi değildi. Kır düşmüş, uzun saçlarından, gencecik yüzünden belliydi. Gerçek olsa, Durdu Memet çağırır da gelmez miydi?”
T. Yücel, “Sisli Ses”, Haney Yaşamalı, s. 152.
Burada “ben” diyen kabadayı katil ile bu “ben”, öyküde yaratan T. Yücel arasında bir benzerlik yoktur. Yazar ne denli gerçekse, “bir insan öldürdüğümü düşünmüyordum” diyen benöyküsel kahraman da o denli imgeseldir.
Öyküyü yöneten/ yönlendiren ve anlatan, yazarın yarattığı kurmaca kişiye anlatıcı, anlatıcının seslendiği kişiye dinleyici denir.
(MEF Okulları internet sitesinden alınmıştır.)
Devamını Oku

5 Ekim 2013 Cumartesi

Altı dakikada kocaman bir dünya!

Altı dakika yazı egzersizine dayalı metinlerin olduğu blogda Yeşim Cimcoz’un duraksamadan yazdığı kısa öyküler yer alıyor.

Yeşim Cimcoz ile 6 dakika egzersizi
Yazı Evi'nin kurucusu ve aynı zamanda Yazı Çemberi, Yazıya Giriş atölyelerinin eğitmeni Yeşim Cimcoz, blogunda altı dakika egzersizine dayalı öykülerini yayımlıyor. Birbirinden ilginç temaların işlendiği altı dakikalık metinler sizi renkli bir dünyada yolculuğa çıkartıyor.Yeşim Cimcoz blogunu şu sözlerle tanımlamış: 6 dakikalık yazılar... Saçmalama hakkı, özgür yazma, serbest yazılar... Hepsi sadece günde 6 dakika
Blogdan her gün bir metin okumayı alışkanlık haline getirdim. Yeşim Cimcoz’un altı dakikalık metinlerini okurken hayata dair pek çok an, düşünce duygu beni sarıp sarmalıyor. Metinler içten ve samimi bir dost gibi bana rehber oluyor. Size de öneririm. Blogu buradan ziyaret edebilirsiniz.
Altı dakika çalışmasının mucidi olan Yeşim Cimcoz aynı adı taşıyan bir atölye çalışması da yapıyor. Keyifli bir ortamda müzik eşliğinde katılımcılar metinlerini yazıyor ve sonra hep beraber bu metinler okunuyor. Yazma alışanlığı edinmek isteyenlere tavsiye edeceğim bir atölye, ben de katıldım ve yazdığım metinlere kendim bile inanamadım. 

Altı dakika egzersizi nedir?
Bu egzersiz yazma alışkanlığını edinmek için uygulanan bir yöntem. Seçtiğimiz herhangi bir kelime hakkında altı dakika boyunca duraksamadan yazmanız gerekiyor. Duraksamamak burada çok önemli çünkü duraksadığımızda beynimizin sol tarafı devreye giriyor ve yazma eylemi sekteye uğruyor. Beynimizin sol taraf bilgiyi mantıklı ve doğrusal olarak işliyor, sağ tarafı ise sanatsal tarafımızı barındırır. Duraksamadan yazdığımızda beynimizin sağ tarafını kullanıyoruz. Duraksadığımızda ise beynimizin sol tarafındaki editör devreye giriyor ve yazma esnasında bizi engelliyor. Bu nedenle duraksamadan yazmak çok önemli. Yeşim Cimcoz’un deyimiyle saçmalama özgürlüğüne sahipsiniz.

Kelime seçimi
Kelime veya kelime grubu belirleme aşamasında önerilen yollardan biri de şöyle: Ayın günlerini temsilen 1 den 30’a kadar sayılar yazın ve her sayının karşısına gelecek herhangi bir kelime veya kelime grubu yazın. Her gün bir kelime ile 6 dakika boyunca duraksamadan yazın.
Bu yöntemi uyguladığınızda kısa sürede yazma alışkanlığı edinmeniz işten bile değil. Ayrıca altı dakika yöntemini kullanarak yazdığınız metinler size öykü ve roman yazma aşamasında hareket noktası da sağlayacaktır.
Devamını Oku

4 Ekim 2013 Cuma

Kupür - Atölye öyküleri

Öykü atölyesi öykü denemesi
On yıl olmuştu bu kapıdan içeri girmeyeli. Hiç değişmemiş, aynı pervaz, aynı boya, sadece biraz eskimiş. Tokmağı kaldırdım üç kere vurdum. Tak, tak, tak. Kapıyı annem açtı, yüzü asık, gözleri şişik. Geçmiş acılarımızı anar gibi bir süre bakıştık, arkasını döndü, içeri girdi. Ucuz şarap ve sigara külüyle karışmış evin boğucu kokusu açık kapıdan burnuma doldu, perdelere, halıya, koltuklara sinmiş o iğrenç koku.

İçeri girdim, kapıyı usulca kapattım. Birkaç adım attım. Durdum. Saatin tıkırtısından başka ses yoktu. Pencereden içeri giren yaz güneşi bile hayatın en acı gerçeği ile harmanlanmış kasveti dağıtmaya yetmiyordu. Nutuklar tutulmuştu.

Kanepede oturan yengemle annem el ele tutuşmuş, birbirlerini teskin ediyorlardı. Gözleri ağlamaktan kızarmış. Sehpanın üzerindeki gazetenin yanında aile albümünden çıkartılmış fotoğraflar vardı, kimi siyah beyaz kimi renkli ama hepsi eskiye ait. Fotoğrafların birinden uzun sarı saçlarıyla mutsuz bir kız çocuğu bana bakıyordu, on yaşımdaki halim, saçlarım ne güzelmiş.

Oturmaya niyetim yoktu, ayakta dikildim. Abim tekli koltuktaydı, dirseklerini dizlerine koymuş, ellerini kenetlemiş, sıkıyordu. Kafasını kaldırdı, dik dik bana baktı. Alnımda ter biriktiğini hissettim. Çantama daha bir sıkı sarıldım.

Mutfağın kapısı açıldı. İçeriye hayatımı mahveden o adam geldi. Bakışlarıyla beni soymaya başladı, eskiden olduğu gibi. Ellerini vücudumda hissettim, kalçalarımda, memelerimde. Karnımdan boğazıma doğru bir tiksinti yükseldi. Elimi çantama attım, silahı kabzasından kavradım. Annem çığlık attı. Abim ayağa fırladı.  Bağırıyordum kendimden nefret ederek yaşadığım otuz iki yılın hıncını alırcasına

- Senin yüzündeeeeeeeen!

Barut kokusunu alabiliyordum, taze, sıcak. Adam yere yığıldı. Kan kusuyordu. Vahşi bir hayvan gibi debeleniyordu gebermemek için. Silah elimden düştü. Gözlerim intihar eden yeğenim Elif’in gazetedeki fotoğrafına takıldı. Artık gülümsüyordu.

Okay Karaçay





Devamını Oku

1 Ekim 2013 Salı

Öykü atölyesi günlüğü - 1

Yazı Evi’nde Özlem Kiper yönetimindeki öykü atölyesinde katılımcı olarak yer alıyorum. Bu vesile ile atölye notlarından alıntıları, dersin akışını ve her hafta yazdığım öyküleri sizlerle paylaşacağım. Atölyenin ilk haftasında iki odak noktamız vardı: Niçin yazıyorum ve nereden başlamalıyım?

Öykü Atölye Ders Notları
Yazar olmak için değil ama iyi yazabilmek için Yazı Evi'ndeki Öykü Atölyesi'ne katıldım. Eğitmenimiz Özlem Kiper eşliğinde 8 hafta boyunca öykünün sırlarını keşfedeceğiz. Katıldığım diğer atölyelerde olduğu gibi bu atölyenin de bana önemli katkı sağlayacağına inanıyorum. Özlem Kiper'in deneyimi, titizliği ve bilgi birikimi de bu inancımı kuvvetlendiriyor. 
İlk çalışmamız genel bir giriş niteliğinde oldu. Her yazma gönüllüsünün sorduğu iki soru başlangıç noktamız oldu: Niçin yazıyorum ve nereden başlamalıyım? Niçin yazıyorum sorusunun cevabı tek bir cümlede saklı: Her yazarın bir derdi olmalı. Bütün yazarlar söz birliği etmişcesine bir dertleri, meseleleri oldukları için yazıyorlar. Kimisi davasını yaymak ve yaşatmak, kimisi hayatına anlam katmak, kimisi edebi bir zevk almak, kimisi de hayatı keşfetmek için ama her birinin bir derdi, bir sebebi var. Ben derdimi Oktay Akbal'ın, “Nasıl Yazar Olunmaz?” adlı makalesinde buldum: Kendim için yazıyorum. Kelimelerin dünyayı değiştireceğine inandığım için yazıyorum.
 “Nereden başlamalıyım?” sorusu benim de kafamı kurcalayan bir mesele idi. Ancak derste bu sorunun da cevabını buldum. Tek bir cümlenin barındırdığı bir önermeden, “mesele”den başlıyorum artık. Sonrasında bu tek cümle ile temsil edilen düşüncenin etrafına kurmaca teknikleri kullanarak detayları örgü haline getirmeye başlıyorum.

Her hafta bir öykü
Çalışmanın sonunda eğitmenimiz Özlem Kiper her hafta bir öykü yazacağımızı söyledi ve ilk öykümüz için bir çerçeve belirledi: Kahramanımız uzun bir yolculuktan döner ve çevresindekilerin kendisine çok farklı ve garip davrandığını fark eder. Metnin içinde gazete, toprak, üşümek, çocuk ve deli kelimelerini kullanmaya çalışın.”
Siz de öykü notlarıyla yolculuğa çıkmayı düşünüyorsanız her hafta verilen çerçevede yazmanızı öneririm. Benim yazdığım öykü denemesini buradan okuyabilirsiniz.
Ayrıca okumamız için iki öykümüz var. İlki Gerdanlık (Guy de Maupassant), ikincisi de Tıraş Bahane (Hakkı İnanç). 

Öykü atölyesi notları
Eğitmenimiz Özlem Kiper’in Feridun Andaç (Öykücünün Kitabı, Yazıda Yaşamak, Öyküyü Yazmak Öyküyü Düşünmek) Ayşe Böhürler (Yazmazsam Ölürdüm), Semih Gümüş (Yazar Olabilir miyim?) kitaplarından derlediği ve kendi yorumlarını kattığı notlarından alıntılar aşağıda yer almaktadır.

Neden öykü yazarız?
Öykü yazmak neyin ifadesidir? sorusuna; söz konusu olan öykünün yaşamı ne kadar içerip içermediği sorusuna yanıt aramaktır aslında. Öykü yazmak bir düşünceden doğar, Sonra bu oluşumun ayrıntılarına yöneliriz. Başlama noktamız geçmiştir.
İyi bir öykü yazabilmek için öykücünün yaşama dönüklüğü gözlemi bir başıma yetmez. Yaşam bilgisi kadar düş gücü ve ötekileşme kabiliyeti de önemlidir. Bu kabiliyetler yazarın düşünme biçimini ortaya koyar. Yüzyıllardan beri dünyamızda ele alınmayan, yazılmayan bir konu kalmadığını varsayarsak, yazarın ne anlattığına değil, nasıl anlattığına yoğunlaşmamız gerekir. Anlatılan olay bir durum bir kesit de olsa, yazının gerçekliği ile yaşamın gerçekliği arasındaki yalnızca yaratılan dille kapatılıyor.

Nereden başlamalıyım?
Okumaktan başlayabiliriz. Okuduklarımız yazacağımız metne hizmet edecekti. Bazen herhangi bir romandan bir cümleyi okumuş olmak bile romana veya öyküye başlamak için bir sebep olacaktır.
Katılımcı olarak bir de ekleme yapmak istiyorum buraya. Sinema filmi, tiyatro oyunu dizi izlemenin de yazmak için tetikleyici olacağını hatta kurgunun zenginleşmesinde faydalı olacağını düşünüyorum. Öyle ki ders sonunda Özlem Kiper’in verdiği ödevi bir Amerikan dizisinde izlediğim bir detaya göre kurguladım. Bu detay okuyucu şaşırtmanın kilit noktası oldu.

Öykü neden en etkin yazın türü?
Öyküde odak noktası insandır ve sırf bu nedenle en etkin yazın türlerinden biridir. Küçük insanı anlatmak, onun sorunlarını, yalnızlığını, iyilik ve kötülüklerini, bazen kahredici olan yaşam karşısındaki var olma kavgasını, aşklarını ve düşmanlıklarını, birbirinden farklı bakış açılarını kurmaca tekniklerini dile getirmek olmuştur.

Öykü nasıl başlamalı?
Öykü, özellikle kısa öykü çoğu zaman öyle bir cümle ile başlamalı ki okuyucuyu tam meselenin içine taşımalı. Örnek: “Tevfik Bey oturduğu apartmanın merdivenlerini yavaş yavaş çıkarken daha öleceğini bilmiyordu” (Peride Celal - Düşten Öte)

Yazar olmak öğretilebilir mi?
Yazar olmak öğretilemez ama iyi yazmak öğretilebilir. Yazı iyi okur olmayı gerektirir, bakış açısı, algıları kullanabilme becerisi gerektirir ve bunlar öğretilebilen şeylerdir. Bu beceriler dinildikten sonra onlarla ne yaptığınız ise size bağlıdır ve sizi yazar yapan da budur.


Devamını Oku
BlogOkulu Gadgets