30 Haziran 2013 Pazar

Hikaye Etme Bilimi (Naratoloji)

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof Dr. Rıza Filizok, hikaye etme bilimi hakkında yazdığı açıklayıcı yazıyı sizinle paylaşıyorum. Bu arada Ege Edebiyat sitesini ziyaret etmenizi tavsiye ederim, yazma sanatı üzerine harika bir çalışma.

Hikaye etme bilimi nedir?
Hikâye Etme Bilimi’ni kolayca kavramak için şu üç kavramı birbirinden ayırmak gerekir: 
  1. Hikâye (histoire)
  2. Anlatı (recit)
  3. Hikâye etme (narration). Kısaca açıklayalım: Hikâye, anlatıcı tarafından hikâye edilen olay ve hareketlerdir. Bu hikâye ediş sonunda ortaya bir anlatı çıkar. Hikâye etme, anlatının iç düzenini kurma işi, hikâye etme tarzıdır.
Hikâye Etme Bilimi, anlatıları inceleyerek onların kompozisyonunun ortak prensiplerini ortaya çıkarır. Hikâye, anlatı ve hikâye etme üçlüsü arasındaki ilişkileri kavramamıza imkân verir. Hikâye etme bilimi, bu ilişkileri şu dört kategori yardımıyla inceler:
  • Kip
  • Hikâye Etmede Karar Makamı, 
  • Düzey
  • Anlatının Zamanı
Hikâye Etme Bilimi, Gérard Genette’in çalışmaları ile büyük bir gelişme göstermiştir. Bu araştırmalarda anlatı (recit), bütün gösterge bilimsel analizlerde olduğu gibi, üretim şartlarından yani bağlamından bağımsız bir dilbilim nesnesi olarak ele alınmış ve bütün anlatılarda kendisini gösteren ortak bir yapının bulunduğu fikrinden yola çıkılmıştır. Genette, sağlam bir tipoloji yardımıyla hikâye etme metinlerinde yararlanılan yöntemleri açıklayan bir teori geliştirmiştir. Ona göre her metinde hikâye etme işinin nasıl yapıldığını gösteren izler vardır. Bu izler yardımıyla anlatının nasıl düzenlendiğini kesin bir şekilde anlayabilir ve ortaya koyabiliriz.

Hikaye etme bilimi şema

Hikaye Etme Kipi
Bir hikâye yazmak, hikâyenin hangi tekniklerle anlatılacağını önceden seçmiş olmayı gerektirir. Yazar, hikâyesini söz haline getirirken bazı teknikler arasından seçimler yapar. Bütün anlatılar her şeyden önce zorunlu olarak bir “anlatma”dır yani bir “diégésis”tir, yazar, “taklit”ten (mimesis) sadece hikâyesini daha canlı ve gerçekmiş gibi göstermek için yararlanır. Anlatılarda mutlaka bir anlatıcı bulunur.
Geleneksel olarak iki büyük hikâye etme kipi (modes narratifs) vardır. Bunlar “anlatma” yani “diégésis (raconter)” ile taklit (mimesis) kipleridir. Birincisinde anlatıcı önem kazanır, ikincisinde anlatıcı hemen hemen ortadan silinir, kahramanların konuşmaları aynen verilir ve anlatıya gerçeklik duygusu kazandırılır. Hikâye etme metinlerinde anlatıcı kahramanların sözlerini naklederken farklı teknikler kullanır. Bunlara mesafe adı verilir:
A) MESAFE 
Anlatıcı, ister olay anlatısında (récit d’événements) olsun, ister söz anlatısında (récit de paroles: şahısların söz ve düşüncelerinin anlatımı) olsun kahramanın sözlerini aynen aktarabildiği gibi, onları kendi ifadesi içinde de verebilir:
  • Hikâye edişe uydurulmuş söylem
Anlatıcı, kahramanın sözünü az çok değişikliğe uğratarak kendi anlatımı içinde eriterek ifade eder. Şahısların sözleri yahut hareketleri değiştirilerek hikâye edişin içine alınmıştır. Şahısların sözleri yahut hareketleri anlatıcı açısıdan değerlendirilmiş, anlatıcının yorumuyla takdim edilmiştir. Anlatıcının sözüyle kahramanın sözü arasına bir mesafe konmamış, bir ayırım yapılmamıştır.
Örnek: Sırrını dostuna açtı, ona annesinin öldüğünü haber verdi.
  • Aktarılmış söylem
Anlatıcı, kahramanın sözünü olduğu gibi aktarır. Anlatıcının sözü ile kahramanın sözü birbirinden ayrılmıştır, aralarına bir mesafe konmuştur. Kahramanın sözleri aynen verildiğinden anlatıcının yorumu işin içine karışmamıştır. Bu tip anlatım gerçeklik ve tabiilik duygusu verir, daha nesnel bir anlatım izlenimi yaratır, okuyucuyu daha çok etkiler.
Örnek: Sırrını dostuna açtı. Ona şöyle seslendi: “Annem öldü.”

B) ANLATICININ GÖREVLERİ 
Bir anlatıda anlatıcının değişik görevleri vardır. Bu görevlerinin bazılarında nesnel bazılarında öznel bir tutum içindedir. Genette’e göre bu görevler şunlardır:

Hikâye etme görevi
Anlatıcının asıl görevidir. Nerede bir anlatı varsa orada bu rolü üstlenen bir anlatıcı vardır, anlatıcının görünen bir anlatıcı yahut görünmeyen bir anlatıcı olması bu gerçeği değiştirmez. Anlatıcı, genellikle kendisini açıkça göstermeyen, görünmeyen bir varlıktır. Görülen anlatıcı ise “ Size işittiğim ilginç bir hikâyiyi anlatacağım...”, “size anlatacağım hikâye..” vb.. diyerek kendisini açıkça ortaya koyar. (Nesnel tutum)

Yönetme görevi
Anlatıcı, hikâyenin ortasında araya girerek anlatımın iç düzeniyle ilgili açıklamalar yapma görevini yüklenebilir, hikâyenin düzenini, zamanın akış tarzını yönetebilir. (Öznel tutum).

Bildirişim görevi
Anlatıcıdoğrudan okuyucuya yani metnin muhtemel okuyucusuna seslenebilir, böylece okuyucuyla ilişki kurabilir. Bütün anlatılar herşeyden önce bir söylem (discours) değişimidir. (Öznel tutum).

Tanıklık görevi
Hikâyenin oluş tarzının şahitliğini yüklenen kişi, anlatıcıdır. Hikâyenin doğruluğunun, anlatımın tarafsızlığının, bilgilerin ve kaynakların güvenirliğinin sorumlusudur. Anlatıcı, bir tanık olarak olaylar ve şahıslarla ilgili değerlendirmeler yapar, hükümler verir; duygularını dile getirir; aktardığı bilgilere hangi kaynaklar yoluyla ulaştığını açıklar. (Öznel tutum).

Eğiticilik görevi
Anlatıcı bir ders vermek için, olup bitenlere dayanarak genel bir hüküm elde etmek için hikâyeyi durdurabilir. (Öznel tutum). 
Anlatıcının görevlerinin ve seçilen mesafe tipinin incelenmesi, hikâye ve hikâye etme arasındaki farkı ortaya koyar. Bir tabloda gördüklerimiz nasıl o tabloya olan uzaklık ve yakınlığımıza göre değişirse, bir hikâye hakkında bildiklerimiz de anlatıcının konusu karşısında seçtiği mesafeye göre değişir.

Hikaye Etmede Karar Makamları
Hikâye etme olgusunun içinde çeşitli yargı mercileri vardır, bu yargılama makamlarının tespiti, anlatıcı ile hikâye arasındaki ilişkilerin daha iyi anlaşılmasına imkân verir. Karar makamını ortaya çıkarmak için şu soruların cevaplarının araştırılması gerekir:
a) Hikâye etme sesi: Kim konuşuyor?
b) Hikâye etme zamanı: Hikâyeye göre hikâye etme ne zaman yapılmıştır?
c) Hikâye etme perspektifi: Olup biten şeyler kim tarafından algılanıyor?

A) HİKÂYE ETME SESİ 
İki tip anlatı vardır: Anlatıcı, anlattığı hikâyede ya yer alır ya da yer almaz. Bunun sonucunda iki tip anlatıcı ortaya çıkar:
  • Hikâye dışı anlatıcı: Anlatıcı anlattığı hikâyede yer almaz. 
  • Hikaye içi anlatıcı: Anlatıcı anlattığı hikâyede yer alır. Bunlar, genellikle “ben” anlatılarıdır. 
İki çeşidi vardır:
  • Anlatıcı ikinci derecede bir rol üstlenebilir, bu durumda anlatıcı, anlatılan olayların bir gözlemcisidir yani şahididir. 
  • Anlatıcı, kendi hikâyesinin anlatıcısı olabilir. Anlatıcı bu durumda hikâyenin başkahramanıdır.
B) HİKÂYE ETME ZAMANI
Anlatıcı anlattığı hikâyenin geçtiği zamana göre üç farklı halde bulunabilir. Yani anlatıcı önceden olup bitmiş bir olayı anlatabilir, olmakta olan bir olayı anlatabilir, olabilecek bir olayı anlatabilir.
Bunun sonucunda dört hikâye etme tipi doğar:
  1. Sonradan Hikâye Etme: Anlatıcı geçmişzamanda olup bitmiş şeyleri hikâye eder. 
  2. Önceden Hikâye Etme: Anlatıcı daha sonra olacak olayları hikâye eder. 
  3. Eşzamanlı Hikâye Etme: Anlatıcıolmakta olan olayları anında hikâye eder. 
  4. Çift zamanlı Hikâye Etme: Yukarıdaki birinci ve ikinci tip anlatımların birlikte kullanılmasıdır. Anlatıcı önce geçmiş olayları anlatır, sonra aynı olaylarla ilgili kendi yazma zamanına bağlı olan izlenimlerini dile getirir. Yani anlatıcı olayları kendine ve çağına göre yaptığı yorumları araya sıkıştırarak anlatır.
C) HİKÂYE ETME PERSPEKTİFİ
Anlatıcı, hikayeyi çeşitli bakış açılarına göre anlatabilir. Hikayedeki olaylar, şahıslar, şahısların düşünceleri, mekan belli bir bakış açısı içinde sunulur. Bu bakış açısına odaklanma denir.
Üç tip odaklanma vardır:
  1. Sıfır odaklanma: Her şeyi bilen bir anlatıcının bakış açısıdır (point de vue omniscient). Buna Tanrısal bakış açısı da denir. Anlatıcı, olayları anlatır, istediği yerleri özetler. Bu anlatımda anlatıcı, kahramanlardan daha çok şey bilir. 
  2. Dış odaklanma: Dış bakış açısı: Anlatıcı, gördüklerini anlatan bir şahit konumundadır. Bu durumda anlatıcı, kahramanlardan daha az şey bilir. Görünüşte tarafsız olan bir şahit gibi olup biteni anlatır. Olayları bir kamera gibi okuyucuya sadece yansıtır, fakat kahramanların ne düşündüğünü bilmez. 
  3. İç odaklanma / İç bakış açısı: Anlatıcı, hikâyenin bir kahramanıdır. Hikâyeyi bize kendi bakış açısından anlatır. Anlatıcı, kahramanla eşit bilgiye sahiptir. 
Yazarlar, eserlerinde bu bakış açılarından çok değişik amaçlarla yararlanırlar. Mesela gerçeklik duygusu yaratmak için, iç bakış açısından yararlanabilir.

Düzeyler
Şu örneği inceleyelim:
“Bugün, bir öğretmen gördüm. Oynayan bir grup öğrencinin yanına gitti, birkaç dakika onları seyretti. Daha sonra onlara şöyle dedi: “Çocuklar beni dikkatle dinleyin, size kurtuluş savaşı yıllarında yaşanmış inanılmaz bir cesaret hikâyesi anlatacağım. Bu Mehmet Çavuş’un hikâyesidir....”
Bu anlatıda, dört hikâye etme düzlemi vardır:
  1. “Ben”in hikâye etme düzlemi. 
  2. Öğretmenle öğrencilerin hikâyesi. 
  3. Öğretmenin söz alması. (söz akdi)
  4. Çerçeveli hikâye: Mehmet Çavuş’un hikâyesi. 
Bu düzlemleri şöyle bir şekille gösterebiliriz:


Çerçeveli hikâye etme metinlerinde anlatıcı, dört farklı durumda bulunabilir. Bunu bir tablo halinde şöyle gösterebiliriz:


Anlatının Zamanı 
Anlatının zamanı:
  1. Düzen 
  2. Hikâye etme hızı
  3. Olayların sıklığı

0 yorum:

Yorum Gönder

BlogOkulu Gadgets