1 Ekim 2014 Çarşamba

İşin sırrı, yazdığını yırtıp atabilmektir

Can Dündar, Milliyet’teki Ada adlı köşesinde 15 Ekim 2006 tarihinde yayınlanan yazısında yazar adaylarına yol göstereceğine inandığı Orhan Pamuk’un nasıl yazdığını anlattığı söyleşini yayınladı.

Can Dündar
Can Dündar: Nobel ödüllü Orhan Pamuk'la yıllar önce TV için bir röportaj yapmış ve nasıl yazdığını anlatmasını istemiştim. "Yazıhane"sinde uzun uzun anlatmıştı. Kendisi için olduğu kadar Türkiye için de büyük önem taşıyan ödülü alınca bu söyleşiyi sizinle paylaşmak istedim. Belki yazar adaylarına yol gösterir...

Orhan Pamuk: Eskiden ben geceleri çalışırdım. Bütün şehir uyurken... Sabah 4'e kadar... Tam 4'te uyurdum. Bu 16 yıl böyle sürdü. Pek çok romanımın en iyi sayfalarını gece yarıları tam sessizlikte yazmışımdır. Fakat bir gün bir kızım oldu, okula gitmeye başladı ve benim de bütün hayatım değişti. Her sabah onunla birlikte 7'de kalkıp okula yürümeye başladım.

Ada eşeği gibiyim
Okuldan benim 'yazıhane'm aşağı yukarı 15 dakika... İstanbul'un en güzel bölgesinden, Beyoğlu'nun arka sokaklarından, Ceneviz havasının Levanten rüzgarlara karıştığı eski Rum apartmanlarının arasından, Ermeni kalfaların yaptığı binaların önünden geçerek, o gün yapacaklarımı planlayarak ve erken kalktığım için kendimden memnun olarak, sabahın sessizliğini, şehrin ilk kokularını, daha ısıtmayan güneşi hissederek, sokağı ezbere bilen ayaklarım, beni yoluna alışmış bir ada eşeği gibi yazıhaneme getirir."

Romanıma sabahlar hakim oldu
"Eskiden geceleri çalıştığım için şehrin karanlığını, gecesini bilirdim. Kimi zaman gece yazının başından kalkardım, Nişantaşı'nda, gece de açık olan sandviççilerden bir şeyler alırdım. Gece yarıları şehrin sokaklarına çıkan orospuları, arabaları, ne olduğu belirsiz, bağıra çağıra geçen çöp ve polis araçlarını, gece yarısı piyasaya çıkan köpek çetelerini tanırdım.

İstanbul'un gece sessizlikleri, neon lambalarının ancak gece fark edilen çıtırtısı, bir yerde bir kedinin devirdiği bir kutu, tek tük çöpleri karıştıran ve gündüzleri asla göremeyeceğiniz garibanlar... Bunlar romanlarımda çok yer almıştır. Sebebi benim de geceleri 4'lere kadar oturmam ve kimi zaman o saatte, yazıhanemden çıkıp eve dönmemdi. Fakat kızım doğunca İstanbul'un bu gece hayatı kapandı. Romanlarıma daha çok sabahlar hakim olmaya başladı; 'tek tük geçen arabalar ve eski otobüsler, poğaçacıya eşlik eden salepçinin kaldırıma konup kalkan güğümleri ve dolmuş durağının değnekçisinin düdüğü' vs.

Bu keyifli söyleşinin tamamını buradan okuyabilirsiniz.

0 yorum:

Yorum Gönder

BlogOkulu Gadgets