oyku-atolyesi-notlari etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
oyku-atolyesi-notlari etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Kasım 2013 Çarşamba

Öykü türleri / Öykü Atölyesi Günlüğü - 2

Özlem Kiper yönetimindeki öykü atölyesinin ikinci haftasında öykü türleri üzerinde durduk. İyi bir öykü yazarı olmadan önce geçmişten günümüze var olan öykü türlerini bilmek, bu türlerde yazılmış eserleri okumak çok önemli. 

Anton Çehov Öykü Türleri
Kurmacanın öykü ikliminde gezinmemiz devam ediyor. Atölyenin ikinci haftasında öyküyü daha yakından tanımanın ikinci aşaması olarak öykü türleri üzerinde durduk. Eğitmenimiz Özlem Kiper, öykü yazmadan / okumadan önce türler konusunda bilgi sahibi olmanın okuduğumuz ya da yazdığımız metni değerlendirmede bir referans noktası olacağını söyledi.
Türler hakkında bilgi sahibi olmak, yazılan öykünün niteliğini, sanatsal değerini ve öykünün gelişmesinde hangi evrede olduğunu açıkça bize anlatır. Bu nedenle öykü türleri başlangıç noktasında önemli bir aşamadır. Şimdi gelin öykü türlerini özelliklerine bakarak yakından inceleyelim.

Olay Öyküsü
  • Olaylar zinciri kişi, zaman ve yer öğesine bağlıdır. 
  • Olaylar serim, düğüm, çözüm sırasına uygun olarak anlatılır.
  • Olay zamana göre mantılı bir sıra ile verilir. Düğüm bölümünde oluşan merak çözüm bölümünde dile getirilir.
  • Guy de Maupassant tarafından geliştirildiği için bu tip öykülere Maupassant tarzı öykü denir.
  • Türk edebiyatındaki temsilcisi Ömer Seyfettin’dir. Ayrıca Refik Halit Karay, Reşat Nuri Gültekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Necati Cumalı da olay türü öykücülüğünün temsilcileridir.
Durum Öyküsü
  • Her hikaye olaya dayanmaz
  • Merak öğesi ikinci plandadır.
  • Yazar bu öykülerde okuyucuyu sarsan çarpan, heyecana getiren bir anlatım sergilemez. Bunun yerine günlük hayattan bir kesit sunar ve insanlık durumunu anlatır. Kişisel ve sosyal düşünceler, duygu ve haller ön plana çıkar. 
  • Anton Çehov tarafından tarafından geliştirildiği için bu öykülere Çehov tarzı öyküler denir. Türk edebiyatındaki temsilcileri Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal'dır.
Modern Öykü
Diğer öykü çeşitlerinden farklı olarak insanların her gün gördükleri fakat düşünmedikleri bazı durumların gerisindeki gerçekleri, hayaller ve bir takım olağanüstülüklerle gösteren hikayelerdir. En güçlü temsilcisi Kafka’dır. Bizdeki temsilcisi Haldun Taner’dir. Genellikle büyük şehirlerdeki yozlaşmış tipleri, sosyal ve toplumsal bozuklukları felsefi bir yaklaşımla ince bir yergi ve yer yer alay katarak irdeler biçimde gözler önüne serer.
Unutmayın, burada anlatılanlar sadece dersin içinden seçilmiş kısımlardır, kurmacanın tüm yönlerini keşfetmek için Özlem Kiper Öykü Atölyesi'ne katılmanızı öneririm.
Devamını Oku

4 Ekim 2013 Cuma

Kupür - Atölye öyküleri

Öykü atölyesi öykü denemesi
On yıl olmuştu bu kapıdan içeri girmeyeli. Hiç değişmemiş, aynı pervaz, aynı boya, sadece biraz eskimiş. Tokmağı kaldırdım üç kere vurdum. Tak, tak, tak. Kapıyı annem açtı, yüzü asık, gözleri şişik. Geçmiş acılarımızı anar gibi bir süre bakıştık, arkasını döndü, içeri girdi. Ucuz şarap ve sigara külüyle karışmış evin boğucu kokusu açık kapıdan burnuma doldu, perdelere, halıya, koltuklara sinmiş o iğrenç koku.

İçeri girdim, kapıyı usulca kapattım. Birkaç adım attım. Durdum. Saatin tıkırtısından başka ses yoktu. Pencereden içeri giren yaz güneşi bile hayatın en acı gerçeği ile harmanlanmış kasveti dağıtmaya yetmiyordu. Nutuklar tutulmuştu.

Kanepede oturan yengemle annem el ele tutuşmuş, birbirlerini teskin ediyorlardı. Gözleri ağlamaktan kızarmış. Sehpanın üzerindeki gazetenin yanında aile albümünden çıkartılmış fotoğraflar vardı, kimi siyah beyaz kimi renkli ama hepsi eskiye ait. Fotoğrafların birinden uzun sarı saçlarıyla mutsuz bir kız çocuğu bana bakıyordu, on yaşımdaki halim, saçlarım ne güzelmiş.

Oturmaya niyetim yoktu, ayakta dikildim. Abim tekli koltuktaydı, dirseklerini dizlerine koymuş, ellerini kenetlemiş, sıkıyordu. Kafasını kaldırdı, dik dik bana baktı. Alnımda ter biriktiğini hissettim. Çantama daha bir sıkı sarıldım.

Mutfağın kapısı açıldı. İçeriye hayatımı mahveden o adam geldi. Bakışlarıyla beni soymaya başladı, eskiden olduğu gibi. Ellerini vücudumda hissettim, kalçalarımda, memelerimde. Karnımdan boğazıma doğru bir tiksinti yükseldi. Elimi çantama attım, silahı kabzasından kavradım. Annem çığlık attı. Abim ayağa fırladı.  Bağırıyordum kendimden nefret ederek yaşadığım otuz iki yılın hıncını alırcasına

- Senin yüzündeeeeeeeen!

Barut kokusunu alabiliyordum, taze, sıcak. Adam yere yığıldı. Kan kusuyordu. Vahşi bir hayvan gibi debeleniyordu gebermemek için. Silah elimden düştü. Gözlerim intihar eden yeğenim Elif’in gazetedeki fotoğrafına takıldı. Artık gülümsüyordu.

Okay Karaçay





Devamını Oku

1 Ekim 2013 Salı

Öykü atölyesi günlüğü - 1

Yazı Evi’nde Özlem Kiper yönetimindeki öykü atölyesinde katılımcı olarak yer alıyorum. Bu vesile ile atölye notlarından alıntıları, dersin akışını ve her hafta yazdığım öyküleri sizlerle paylaşacağım. Atölyenin ilk haftasında iki odak noktamız vardı: Niçin yazıyorum ve nereden başlamalıyım?

Öykü Atölye Ders Notları
Yazar olmak için değil ama iyi yazabilmek için Yazı Evi'ndeki Öykü Atölyesi'ne katıldım. Eğitmenimiz Özlem Kiper eşliğinde 8 hafta boyunca öykünün sırlarını keşfedeceğiz. Katıldığım diğer atölyelerde olduğu gibi bu atölyenin de bana önemli katkı sağlayacağına inanıyorum. Özlem Kiper'in deneyimi, titizliği ve bilgi birikimi de bu inancımı kuvvetlendiriyor. 
İlk çalışmamız genel bir giriş niteliğinde oldu. Her yazma gönüllüsünün sorduğu iki soru başlangıç noktamız oldu: Niçin yazıyorum ve nereden başlamalıyım? Niçin yazıyorum sorusunun cevabı tek bir cümlede saklı: Her yazarın bir derdi olmalı. Bütün yazarlar söz birliği etmişcesine bir dertleri, meseleleri oldukları için yazıyorlar. Kimisi davasını yaymak ve yaşatmak, kimisi hayatına anlam katmak, kimisi edebi bir zevk almak, kimisi de hayatı keşfetmek için ama her birinin bir derdi, bir sebebi var. Ben derdimi Oktay Akbal'ın, “Nasıl Yazar Olunmaz?” adlı makalesinde buldum: Kendim için yazıyorum. Kelimelerin dünyayı değiştireceğine inandığım için yazıyorum.
 “Nereden başlamalıyım?” sorusu benim de kafamı kurcalayan bir mesele idi. Ancak derste bu sorunun da cevabını buldum. Tek bir cümlenin barındırdığı bir önermeden, “mesele”den başlıyorum artık. Sonrasında bu tek cümle ile temsil edilen düşüncenin etrafına kurmaca teknikleri kullanarak detayları örgü haline getirmeye başlıyorum.

Her hafta bir öykü
Çalışmanın sonunda eğitmenimiz Özlem Kiper her hafta bir öykü yazacağımızı söyledi ve ilk öykümüz için bir çerçeve belirledi: Kahramanımız uzun bir yolculuktan döner ve çevresindekilerin kendisine çok farklı ve garip davrandığını fark eder. Metnin içinde gazete, toprak, üşümek, çocuk ve deli kelimelerini kullanmaya çalışın.”
Siz de öykü notlarıyla yolculuğa çıkmayı düşünüyorsanız her hafta verilen çerçevede yazmanızı öneririm. Benim yazdığım öykü denemesini buradan okuyabilirsiniz.
Ayrıca okumamız için iki öykümüz var. İlki Gerdanlık (Guy de Maupassant), ikincisi de Tıraş Bahane (Hakkı İnanç). 

Öykü atölyesi notları
Eğitmenimiz Özlem Kiper’in Feridun Andaç (Öykücünün Kitabı, Yazıda Yaşamak, Öyküyü Yazmak Öyküyü Düşünmek) Ayşe Böhürler (Yazmazsam Ölürdüm), Semih Gümüş (Yazar Olabilir miyim?) kitaplarından derlediği ve kendi yorumlarını kattığı notlarından alıntılar aşağıda yer almaktadır.

Neden öykü yazarız?
Öykü yazmak neyin ifadesidir? sorusuna; söz konusu olan öykünün yaşamı ne kadar içerip içermediği sorusuna yanıt aramaktır aslında. Öykü yazmak bir düşünceden doğar, Sonra bu oluşumun ayrıntılarına yöneliriz. Başlama noktamız geçmiştir.
İyi bir öykü yazabilmek için öykücünün yaşama dönüklüğü gözlemi bir başıma yetmez. Yaşam bilgisi kadar düş gücü ve ötekileşme kabiliyeti de önemlidir. Bu kabiliyetler yazarın düşünme biçimini ortaya koyar. Yüzyıllardan beri dünyamızda ele alınmayan, yazılmayan bir konu kalmadığını varsayarsak, yazarın ne anlattığına değil, nasıl anlattığına yoğunlaşmamız gerekir. Anlatılan olay bir durum bir kesit de olsa, yazının gerçekliği ile yaşamın gerçekliği arasındaki yalnızca yaratılan dille kapatılıyor.

Nereden başlamalıyım?
Okumaktan başlayabiliriz. Okuduklarımız yazacağımız metne hizmet edecekti. Bazen herhangi bir romandan bir cümleyi okumuş olmak bile romana veya öyküye başlamak için bir sebep olacaktır.
Katılımcı olarak bir de ekleme yapmak istiyorum buraya. Sinema filmi, tiyatro oyunu dizi izlemenin de yazmak için tetikleyici olacağını hatta kurgunun zenginleşmesinde faydalı olacağını düşünüyorum. Öyle ki ders sonunda Özlem Kiper’in verdiği ödevi bir Amerikan dizisinde izlediğim bir detaya göre kurguladım. Bu detay okuyucu şaşırtmanın kilit noktası oldu.

Öykü neden en etkin yazın türü?
Öyküde odak noktası insandır ve sırf bu nedenle en etkin yazın türlerinden biridir. Küçük insanı anlatmak, onun sorunlarını, yalnızlığını, iyilik ve kötülüklerini, bazen kahredici olan yaşam karşısındaki var olma kavgasını, aşklarını ve düşmanlıklarını, birbirinden farklı bakış açılarını kurmaca tekniklerini dile getirmek olmuştur.

Öykü nasıl başlamalı?
Öykü, özellikle kısa öykü çoğu zaman öyle bir cümle ile başlamalı ki okuyucuyu tam meselenin içine taşımalı. Örnek: “Tevfik Bey oturduğu apartmanın merdivenlerini yavaş yavaş çıkarken daha öleceğini bilmiyordu” (Peride Celal - Düşten Öte)

Yazar olmak öğretilebilir mi?
Yazar olmak öğretilemez ama iyi yazmak öğretilebilir. Yazı iyi okur olmayı gerektirir, bakış açısı, algıları kullanabilme becerisi gerektirir ve bunlar öğretilebilen şeylerdir. Bu beceriler dinildikten sonra onlarla ne yaptığınız ise size bağlıdır ve sizi yazar yapan da budur.


Devamını Oku
BlogOkulu Gadgets