12 Nisan 2013 Cuma

Yazar Burhan Günel, yaratıcı yazarlık kurslarının yaratıcılık eylemini yozlaştırdığını belirterek yazınsal yaratıcılık eyleminin basit, sıradan, ilkel “yazma eylemi” düzeysizliğine indirgediğini vurguluyor.

Yaratıcı yazarlık ve günümüz Türk öyküsü
Umberto Eco ve Orhan Pamuk rüzgârı eserken edebiyata, yaratıcı yazarlığa ve öykücülüğe ilişkin eleştirel bir bakış açısıyla kaleme alınmış bir makaleyi gündeme almak istedim. Geçtiğimiz yıl hayata veda eden yazar Burhan Günel’in 2006 yılında kaleme aldığı Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi’nde yayımlanan “Yaratıcı Yazarlık ve Günümüz Türk Öyküsü” başlıklı makalesi yaratıcılık, yazarlık ve yaratıcı yazma eyleminin ne olduğuna dair ilginç göndermeler ve eleştiriler barındırıyor. Makalenin tamamını yazının sonunda yer alan yönlendirici bağlantıdan okuyabilirsiniz. Yazar Burhan Günel’in makalesinden bazı alıntılar ise şöyle.

Kendisini dile getiren başkaların da anlatmış olur
İlk insanlardan bu yana süregelen “yaratma eylemi” sonucunda ortaya çıkan sanat eserlerinin, nesnel dünyanın hem içinde hem de dışında olduğu söylenebilir. Sanatçı, doğanın değiştirilmesi ve insani çevrenin oluşturulması için yaratıcı çabalarını sürdürürken, kendisinin de doğa’nın özgün bir parçası olduğunu kavrar.
Kendisini kavraması, başkalarının da biricik olduğunu kavramasına neden olur; dolayısıyla, kendisini ve çevresini dile getirirken başkalarını da anlatmış, yorumlamış olur; böylelikle toplumsallaşır. Bu süreç, “çalışan insan”dan “yaratan insan”a geçişi sağlamıştır. Aydınlanma Devrimi ile doruğa ulaşan yaratıcılık, 1980’den sonra tüm dünyaya dayatılan Küreselleşme ile engellenmeye başlamıştır.

Postmodernizm yaratıcılığın önünü kesiyor
Bireyi, yaratıcılığı ve bireyin toplumsallaşmasını yok etmek için, politik yaklaşımlara koşut olarak pazarlanan “postmodernizm”, hem yaşama hem de yaratma alanlarında insanın özgürleşmesini, topluma öncülük etmesini, gerçek sanat yapıtları ortaya koymasını önlemek ve popülerliği egemen kılmak için yaratıcılığın önünü kesmiştir.

Edebiyatın içeriği boşaltıldı
Bu olumsuz gidişten en çok etkilenen yaratma alanlarından biri de edebiyat olmuştur. Özellikle “yaratıcı yazarlık kursları” adı altında, yazınsal “yaratıcılık eylemi” yozlaştırılmış, basit, sıradan, ilkel “yazma eylemi” düzeysizliğine indirgenmiştir. Bu süreç, emperyalizm tarafından bilinçle ve belli bir program içinde işletilirken, yaşamımız gibi edebiyatın içeriği de boşaltılmış, dil bozulmuş, düzeysiz ilişkiler, pornografi düzeyine çekilen cinsellik, yatak odası ilişkileri edebiyatın temel malzemesi olmuştur.

Öykü sıradanlaştırıldı
Bu tersine gelişmeden, edebiyatımızın içinde en çok roman ve öykü yara almıştır. Özellikle öykü, sıradanlaştırılmıştır. 1950-60’larda doruğa tırmanan ve gelişmesini 1980’e kadar sürdürerek klasiklerimiz arasında yerini alan Türk Öyküsü, şimdilerde dibe vurmuş bulunmaktadır ama, kendi diriliş gerekçelerini de içinde barındırmaktadır. Yaşam düzeyimiz ve onu belirleyen ilişkilerimiz gibi, edebiyatımız ve onun içinde öykümüz de yakında
yeniden ayağa kalkacaktır.

Temel amaç yazmak ve yazılanların satılması
Yaratıcı yazarlık kitaplarında yaratıcı yazarlığın gerektirdiği donanımdan, yazarın içinde bulunduğu toplumdan, toplum-yazar etkileşiminden dolaylı da olsa pek söz edilmez. Temel amaç, bir şeyler yazılması ve yazılanların satılmasıdır. Böyle olunca, “yaratıcı yazarlık”tan söz etmek, yaratıcılığın nasıl bir eylem olduğunu irdelemek gibi eğilimler de görülmez. Yaşam sıradanlaştırılırken, yaratıcılık da ölümsüzlüğü aramaktan vazgeçmiş, gündelik yaşamla yetinmek zorunda kalmıştır.

Teknik öğrenenler yazar olmuşlar
Yaratıcı yazarlık kurslarında “teknik” yöntemler “öğrenen”ler artık “yazar” olmuşlardır, hattâ diploma yerine geçen başarı belgeleri de vardır ellerinde. Ancak, bazılarını tanıdığım bu “yazar”ların çoğunun, henüz de, da, ki sözcüklerini bile yerli yerinde kullanamadıklarını, çok yalın, sıradan tümceleri bile kurmakta zorlandıklarını biliyorum.

Son dönem öykücüleri kirlenmeye kaygısızca bakmakta
Bilgisizlik ve birikimsizlik, dünya görüşü çarpıklığı ya da dünya görüşünden yoksun olmakla birleşince yazarın başı ilerde çok ağrıyacaktır ve bir anda, ne olduğunu anlayamadan kendisinin de, öyküsünün de tükenişine tanık olacaktır. Çünkü, son dönem öykücülerinin çoğu insanlığın yaşadığı kirlenmeye kaygısızca bakmakta, karşı tavır geliştirmekten uzak durmaktadır.

Yazar kendini dar dünyasına kapattı
Günümüz öykücüsünün (ama özellikle çok satar romanların yazarının) bir gerçekliği de sokağa ve insan içine çıkamamasıdır. Çünkü, 1980 sonrasında öykü de öykücü de toplumdan kopmuş bulunmaktadır. Öykü, günümüzün mutsuz (ve kimilerince çaresiz) bireyinin içine kapatıldı.
Sokaklar kimliksiz, kişiliksiz, insan olma bilincini (bile) yitirme sürecinde sürüklenen sözüm ona bireyin, sıkıldıkça çıktığı anlamsız alanlar görünümünde. Günümüz öyküsüne girebilen sokak da bu durumda genel olarak. Çünkü yazar kendini özel ve dar dünyasına kapattı. Öyküyü de (romanı da) peşinden sürükledi. Yatak odası, (eğer yazarın okuma alışkanlığı ve/ya da gereksinmesi varsa!) kitaplık, bilgisayar masası, mutfak, banyo, tuvalet: dört duvar, kilitli kapılar, perdeleri kapatılmış pencereler...
Yaratıcı Yazarlık ve Günümüz Türk Öyküsü makalesinin tamamı.

1 yorum:

  1. Hemen neticeye gitme aceleciliği ne yazık ki;her alanı bu ara da yazın ve ekin alanını da etkilemeye başlamıştır.Hiç kuşkusuz herkes böyle demiyoruz.Bununla birlikte azımsanamayacak kadar da yayınlaştıklarını kabul etmeliyiz.Bu bakımdan değerli yazın ve ekin insanı merhum Burhan Günel'in tespitleri çok yerinde ve değerlidir.Şu sıralarda çoğunluk sadece kendi sazının sesinden başka ses duymaya pek yatkın değilse de... İleri de bu tespitler derin anlamlar içerecektir.Zira edebiyat tarihimiz de bu türden örneklere sıklıkla rastlanılması boşuna değildir.Merhum Burhan Günel beyefendiye bi kez daha Allah'tan rahmet diler aziz hatırası önün de saygıyla eğilirim.

    YanıtlaSil

BlogOkulu Gadgets