YAZAR SÖYLEŞİ VİDEO etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YAZAR SÖYLEŞİ VİDEO etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Mart 2013 Cumartesi

Yazar bildigini degil hissettigini yazmalı!

Elif Şafak TED konuşmasında yaratıcı yazarlık kurslarında öğrencilere verilen “Bildiğiniz şeyi yazın” öğüdünün yanlış olduğunu bunun yerine “Hissettiğiniz şeyi yazın” denmesi gerektiğini söyledi. 

Elif Şafak yaratıcı yazarlık hakkında açıklamaları
Yazarların, yaratıcı yazarlık ve edebiyata ilişkin görüşlerini araştırdığım sıralarda rastladığım Elif Şafak’ın TED konuşmasını içeren videoyu bugün sizinle paylaşmak istedim. Öncelikle notların bir konuşmanın parçaları olduğunu hatırlatmama izin verin. Bağlamını daha iyi anlamak için aşağıdaki videoyu izlemenizi öneririm. 

Şafak: Bildiğini yazmak iyi bir başlangıç olmayabilir
Elif Şafak, konuşmanın son kısmında ne yazılması gerektiğine ilişkin açıklamalarında yazarın bildiğini değil hissettiğini yazması gerektiğine vurgu yapıyor. Bunun nedeni olarak da yazarın kültürel çemberinin dışına çıkarak farklı dünyaları ve insanları tanımasını, kendi kültürel alanında (önyargılarla) belirsizlik olarak algılanan diğer kültürleri - insanları anlatarak birleştirici bir işlevi olması gerektiğini vurguluyor. 
Elif Şafak konuya ilişkin şunları söylüyor: Audre Lorde, beyaz babalar bize “Düşünüyorum öyleyse varım” demeyi öğrettiler demişti. Ama onun önerisi “Hissediyorum öyleyse özgürüm” diyebilmekti. Ben bunun harika bir paradigma kayması olduğunu düşünüyorum. Ama o zaman neden hala yaratıcı yazarlık kurslarında öğrencilere öğrettiğimiz ilk şey şu oluyor: Bildiğiniz şeyi yazın. Belki de bu başlamak için doğru bir yol değildir. Yaratıcı edebiyatta illa bildiğimiz şeyi ya da olduğumuz şeyi yazmamız gerekmiyor. Gençlere ve kendimize kalplerimizi genişletmeyi ve hissetiklerimizi yazmayı öğretmemiz gerekiyor. Kendi küçük kültürel gettomuzdan dışarıya çıkmalı ve gidip bir sonrakini ziyaret etmeliyiz.

Elif Şafak’ın TED konuşmasına dair bazı notlar ve videosu


Kültürel kozamız ruhunuzu kurutabilir!
Hepimiz sosyal ve kültürel bir çeşit çemberin içinde yaşıyoruz. Belli bir aileye, ulusa, sınıflara bağlı olarak doğuyoruz. Ama kanıksadığımız ortamın ardındaki dünyalarla herhangi bir bağlantımız olmasa o zaman bizim de içten içe kuruma riskimiz var. 
Hayal gücümüz daralabilir. Kalplerimiz küçülebilir. İnsanlığımız azalabilir. Eğer kendi kültürel kozamızın içinde çok uzun süre kalırsak, arkadaşlarımız, komşularımız, iş arkadaşlarımız ve ailemiz, şayet en yakın çemberin içindeki herkes birbirine benziyorsa, aynadaki görüntümüzle kuşatılmışız demektir. 

Hikayeler bizi birleştiriyor
Dünyanın her yerinde benzerliklerden ve ayrılıklardan hareketle kümelenme ve daha sonra da diğer insan kümeleri hakkında önyargılar üretme eğilimindeyiz. Benim fikrime göre bu kültürel gettoları aşmanın yollarından biri hikaye anlatma sanatıdır. Hikayeler sınırları yıkamaz ama mantık duvarlarınızda küçük delikler açabilir. Bu deliklerden bakarak ötekileri görebilir, hatta zaman zaman gördüklerimizi sevebiliriz.
Ölüm ve yıkımla yüzleştiğimizde dünyevi farklılıklarımız buharlaşır. Ben her zaman hikayelerin de benzer etkisi olduğuna inanmışımdır. İyi bir roman okuduğunuzda kendi küçük apartman dairelerimizi arkada bırakıp daha önce hiçbir araya gelmediğimiz hatta ön yargılı olduğumuz kişileri tanımak için tek başımıza geceye dalarız. 

Neden İngilizce roman yazıyorum?
Diller arasında seyahat etmek bana kendimi yeniden yaratma şansı veriyor. Türkçe yazmayı çok seviyorum, bana göre çok şiirsel ve duygusal bir dil. Aynı zamanda İngilizce de yazmayı seviyorum; benim için matematiksel ve zihinsel. Yani her bir dille farklı bağlarım olduğunu hissediyorum. 

  • Hikayeleri ne kadar çok sevsem de bir hikayenin sadece bir hikayeden fazla bir şey olarak algılanması halinde sihrini de kaybetmeye başladığını düşünüyorum. 
  • Ben edebiyatı kendisi için sevmek istiyorum, bir araç gibi görmek değil. Yazarların politik görüşleri olabilir, hatta iyi politik romanlar da yazabilirler. Ama edebiyatın dili ile siyasetin dili aynı şey değildir. 
  • Çehov, “Bir problemin çözümlenmesi ile aynı problemi doğru bir şekilde sorabilmek tamamen iki farklı meseledir ve sadece ikincisi sanatçının yapabileceği bir şeydir” demiştir. Kimlik politikaları bizi böler, hikayeler ise birleştirir. Birisi kallavi genellemelerle ilgilenirken diğeri ise nüanslarla. Biri sınırlar çizer, diğeri ise sınır tanımaz. Kimlik politikaları katı tuğlalardan örülür, edebiyat ise akan su gibidir. 
  • Edebiyatın bizi daha da öteye taşıması lazım, eğer bunu başaramazsa zaten iyi bir edebi eser değildir. 
Devamını Oku

7 Mart 2013 Perşembe

Gülsoy: içinize baktıgınızda orada herkesi bulabilirsiniz!

Günümüzün yazar eğitmenlerinden olan Murat Gülsoy, yaratıcı yazarlık alanına ilgi duyan edebiyat gönüllülerine yol gösteren önemli ipuçları verdi. 

BUMED Yazarlık Kursu Eğitmeni Murat Gülsoy
Boğaziçi Mezunlar Derneği Yaratıcı Yazarlık Kursu eğitmeni ve yazar Murat Gülsoy, edebiyata ve yazarlığa ilişkin düşüncelerini paylaştığı 24 televizyonunda yayımlanan Yazının Ustaları adlı programa konuk oldu. Gülsoy, söyleşide bir insanın bütün insanlığın özetini içinde taşıdığını belirterek “Dostoyevski Suç ve Ceza adlı eserinde ustalıkla bir katili, onun ruh durumunu, türler ürpertici bir cinayeti yazdı, ama hiç cinayet işlemedi. Bu durum içe bakış ile ilgili. İçinize baktığınızda orada herkesi bulabilirsiniz. Çünkü birey olarak insanın herkes olma potansiyeli var. Siz yazdığınız kişilerin deneyimini hissetmiyorsanız iki boyutlu karikatür bir metin yazmış olursunuz. Bunu da okur anlar zaten. Yazdığınız cümlelerin güzel olsun diye yazılmış hissi verir. Gerçek edebiyat metni cümleleri size unutturur, cümlelerin arkasındaki dünyayı göstermeye başlar” dedi. 

Resim sanatı ile roman - öykü arasındaki bağ

Öykü, roman yazan edebiyatçıların resim sanatıyla özel bir bağı olduğunu vurgulayan Gülsoy, bunun nedeni olarak edebiyatın amacının bir temsil ya da dünya yaratmak aynı zamanda onu gösterebilmek olduğunu söyledi. Gülsoy resim sanatı ile ilgili sözlerini şöyle sürdürdü: “Aslında yazar olarak o göstereceğimiz dünyayı çok farklı bakış açıları ile ressamlar gösteriyorlar. Yazarın da ressamın da amacı aynı, sanatçının yaratmakta olduğu dünyayı temsil etmek. Temsil edebilmek demek onu anladığımızı başkalarına gösterebilmek demek”

Sanatın iki bileşeni: Temsil ve oyun

Sanat kavramının iki bileşeni olduğunu anlatan Gülsoy, bunlardan birinin temsil diğerinin de oyun olduğunu söyledi. Edebiyatçının okuru, izleyiciyi bir oyuna davet etmesinin zorunlu olduğunu ifade eden Gülsoy, “Oyun dediğimiz de tekrar eden temalar ve yapılar demektir. Bu nedenle metinde bir mimari kurulur ve bu yüzden bir olay örgüsüne ihtiyaç duyarız. Aynı zamanda bu sayede takip edebiliriz ve biz de o oyunun içerisine katılabiliriz. Sadece oyun değildir ama oyunlu bir tarafı, izleyebildiğimiz bir tarafı vardır” dedi. 


İlham ve iç gözlem ilişkisi!

Sanatla uğraşanların ya da yazar olmaya niyetlenen insanların bir türlü çözemedikleri muammalardan biri olan ilham konusuna da bir açıklama getiren Gülsoy, ilhamın aslında pek çok kez geldiğini ancak insanların gelişini fark edemediğini söyledi. Hayattaki her şeyin ilham kaynağı olabileceğini vurgulayan Gülsoy, “Önemli olan bunun farkına varabilmek ve bunu bir sanat yapıtına dönüştürebilmek. Farkına varmak iç gözlemle olan bir şey. İç gözlem, insanın kendi içini izlemeyi, görmeyi öğrenmesi gerekiyor. Bu çok kolay bir şey değil kuşkusuz ama bizim yaratıcılığımızın kaynağında kendi bilinç dışı süreçlerimiz var. Biz onları tabi ki farkında değiliz o yüzden bize gökten zembille inmiş, kulağımıza fısıldanmış gibi geliyor. Ama aslında ilham aynen rüyalarda olduğu gibi bilincimizin benliğimizin farklı katmanlarının ürettiği ve onlardan sızan bir şeyler bunlar” dedi.  

Söyleşi sonunda okuyucular için kitap önerileri sorulan Murat Gülsoy şu isimleri saydı: Dava (Kafka), 1984 (George Orwell), Don Kişot (Cervantes)

Murat Gülsoy’un söyleşinin tamamını aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.



Devamını Oku

6 Mart 2013 Çarşamba

Selim ileri: Roman artık satıs unsurudur!

Türk edebiyatının son dönemini değerlendiren usta yazar Selim İleri, günümüzdeki edebiyat ortamının fabrikasyon halini aldığını belirterek romanın satış rakamlarıyla anılır olduğunu söyledi.

Selim İleri edebiyatın ticari meta haline geldiğini söyledi.
Selim İleri'nin 24 televizyonunda yer alan Yazının Ustaları adlı programındaki söyleşisini video paylaşım sitesinde izlerken aldığım çeşitli notları sizlerle paylaşmak istedim. İki video halinde olan söyleşinin ilkinde Selim İleri, günümüz Türk edebiyatının son dönemine yönelik yerinde tespitler yapıyor.

Selim İleri: Edebiyat ortamı ticari meta haline geldi!

Yazarlık hayatının ilk yılları ile günümüz edebiyat ortamını karşılaştıran Selim İleri iki dönem arasında ciddi farklar olduğunu vurguladı. Günümüz yazarlarına hafiften dokundurarak açıklamalarını sürdüren yazar videodaki söyleşisinde şunları söyledi: “Bizim kuşağın yetiştiği yıllarda edebiyat daha kendi iç dünyası içerisinde olan, bugünkü gibi bir fabrikasyon halini almamış bir ortamdı. Bugün edebiyat ticari bir meta haline gelmiş bir ortam. Benim yetiştiğim yıllarda insanlar kendi yazdıkları, çizdikleri ile ilgilenirdi. Kitaplarının nasıl sunulacağını planlamazdı. Bu açıdan bakıldığında dün ve bugün arasında çok ciddi fark var. Belki işin profesyonelleşme başlamasından dolayı bunun doğal olduğunu düşünmek de mümkündür. Ama bizi yetiştiren insanların özverileri, duyarlılıkları, edebiyata olan bağlılıkları hasret olarak ben de var.”

Gençler romanlarının satışıyla ilgileniyor!

Okuyucunun ve yazarın gözündeki roman algısına da değinen Selim İleri, romanın artık satış unsuru olarak ele alındığını vurguladı. Yazar olmak isteyen gençlerde de buna yönelik bir eğilim olduğunu belirten Selim İleri “Gençlerde ben nasıl iyi roman yazarım diye değil, yazdığım romanı nasıl sattırırım diye bir kaygı hakim” dedi.

Okuyucu: Romanınız ne kadar sattı?

Günümüzün öykü anlayışına dair bir açıklamada da bulunan Selim İleri sözlerini şöyle sürdürdü: “Öykü ise hala daha narin bir çizgide. Kendi içerisinde daha tutarlı bir iş yapma gayreti gösteren yazarların kaleminden çıkıyor. Roman alanında da bu tarz kalemler elbette var. Ama genel perspektiften yaklaştığımızda roman bugün Türkiye’de “Ne kadar sattı?” sorusuyla anılıyor. Maalesef okuyucuda da bu hastalık var. Eskiden romanda ne anlattınız diye sorardı okuyucular –gerçi bu da saçma bir soruydu- ama şimdi kaç adet basıldı, kaçıncı baskıda diye soruyorlar.
Umutsuzluğa da kapılmamak lazım, hep böyle gidecek diye bir kaide yok. Sanıyorum ki tekrar kendi mecrasına, edebi akışına geri dönecektir.”

Selim İleri’nin burada kendimce önemli gördüğüm açıklamalarına yer verdim. Yazarın nasıl yazdığını, eserleri hakkında neler düşündüğünü ve keyifli sohbetini dinlemek için mutlaka videoları izleyin.

 
Devamını Oku

3 Mart 2013 Pazar

Yeni Bir Edebiyat Akimi

Ülkemizde genç insanların bir araya gelerek kurduğu bir akım olan Üç Günlük Dünya Edebiyatı, sıra dışı ve eğlenceli duruşu yeniye özlem duyan edebiyat tutkunlarının dikkatini çekiyor.

Yeni bir edebiyat akımı
Osmanlı Devleti'nin son yıllarında batı tarzı edebi ürünlerin verilmesiyle birlikte genç yazar ve şairler bir araya gelerek edebi akımlar oluşturmaya başlamışlardı. Birçoğu Batı Avrupa'da ortaya çıkan fikirlerden etkilenerek oluşturulan Türk edebiyatının akımları yerel motifleri de içinde barındırıyordu. Bu gelenek cumhuriyetin ilk yıllarında da devam etti ve 50'li yıllarında ortasına kadar sürdü. Hafızam beni yanıltmıyorsa 1979 yılında yazarlar bir araya gelerek bir kooperatif kurmuş adını da YAZKO koymuşlardı.
1980 darbesinin ardından yazarlar tıpkı toplum gibi bireyselleşmiş ve kendi kabuğuna çekilmişti. Yazarlar eserlerini yalnızlığın yarenliği ile yazmaya başladılar. Bir araya gelip edebi akım yaratma maceraları ise tarihin tozlu sayfalarında yerini aldı.

Eğlenceli ve iddialı!
Edebiyatta geçmiş dönemlerin birlikteliğini hatırlatan bir girişim var, adı Üç Günlük Dünya Edebiyatı. Genç yüreklerin bir araya gelerek kurdukları bu akım, sıra dışı ve eğlenceli aynı zamanda yenilikçi bakışı ile dikkat çekiyor. Üç Günlük Dünya Edebiyatı'nın manifestosu bile var. Ne yapmak istediklerini, nasıl düşündüklerini ve ne olduklarını manifestodan aldığım şu sözle daha iyi anlayabiliyoruz: "Üç Günlük Dünya Edebiyatı ile henüz seyircisi gelmemiş bir salonun ışıkları açılmamış sahnesine çıkmayı deniyoruz."

Kitap Tanıtımı ve Manifesto
İnternetti karıştırırken karşıma çıkan bu yeni akımın manifestosunu ve akımın yazarlarından Feyyaz Yiğit'in kendi kitabını konu aldığı tanıtım videosunu sizinle paylaşıyorum. Videoyu izlemenizi şiddetle tavsiye ederim, böyle tanıtım görülmemiştir efenim :)

Üç Günlük Dünya Edebiyatı Manifestosu
Devamını Oku

1 Mart 2013 Cuma

Umberto Eco ve Orhan Pamuk canlı yayında!

Boğaziçi Üniversitesi'nin 150. kuruluş yılı etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen dünya edebiyatının kilometre taşlarından biri olan Umberto Eco ve Orhan Pamuk'un söyleşisini canlı yayında izleyin. 

Edebiyat ve düşünce dünyasına sıra dışı eserler armağan eden İtalyan düşünür, yazar ve eleştirmen Umberto Eco, Gerçekler, Kurgu ve Tarih Üzerine Bir Diyalog konulu söyleşide Orhan Pamuk ile bir araya geliyor. Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall'da düzenlenecek etkinlik son yılların en önemli birlikteliği olarak anılıyor. Boğaziçi Üniversitesi tarafından yapılan açıklamaya göre
9 Nisan Salı günü saat 17:00’de başlayacak söyleşiyi canlı olarak  www.radikal.com.tr ve www.dha.com.tr/canli-yayin-2/ izleyebilirsiniz.
Devamını Oku

Selim ileri Söylesi


Usta yazar Selim İleri ile bir araya gelmek, sanata, edebiyata ve hayata dair sohbet etmek isteyenlere güzel bir fırsat. Kaçırmayın.

Selim İleri 9 Mart günü galapera da söyleşi yapacak.Yaratıcı yazarlık eğitimi denince akla ilk gelen yazarlarla buluşma, onlarla aynı havayı soluma ve yazarların edebiyata, sanata ve yazarlık uğraşına dair görüşlerini anlama geliyor aklıma. Eskiden yazar olma heveslisi gençler dönemin yazarlarının müdavimi olduğu mekanlara gider, onlarla aynı ortamı paylaşırdı. Günümüzde ise bu olanak ortadan kalktı, yazarlarla bir araya geldiğimiz kısıtlı söyleşi günleri yerini aldı.

Selim İleri'nin Son Romanı Mel'un
Usta yazarın mart ayının ilk günlerinde kitapçılarda yerini alacak olan romanı Mel'un hakkında konuşmak, yazarlık deneyimini ilk ağızdan dinlemek ve genç yazarlara olan çok değerli düşüncelerinden haberdar olmak için bu söyleşi fırsatını kaçırmamanızı öneririm.

Tarih: 9 Mart 2013
Saat: 17.30
GALAPERA Kültür ve Sanat Derneği
Asmalımescit (Tünel)
Ensiz Sokak, Şeref Apt. No: 4/2
Beyoğlu / İSTANBUL





Devamını Oku

Oya Baydar ve Edebiyat Üzerine

Edebiyatımızın son dönem yazarlarından olan Oya Baydar, yazarlık hayatı ve yaratıcı yazarlık üzerine Yazının Ustaları programında önemli açıklamalarda bulundu.

Oya Baydar ve Edebiyat
Yazar olma yolunda ilerlerken en önemli aşama kanımca yazarların hayat hikayeleri, yaşadıkları ve yaratıcı yazarlık üzerine söylediklerini bilmektir. Bazen yazarların sözleri yolumuzu aydınlatır. Ülkemizin yetiştirdiği en önemli yazarlardan biri olan Oya Baydar, oldukça sıkıntılı bir yazarlık hayatı yaşamış.

Oya Baydar, edebiyatın boş anlatılarla dolu olmasındansa trajedilerle dolu dünyada insanın trajik kaderinde bir umut ışığı olmasını ve insana umut aşılayan romanların rağbet bulmasını diliyor. Oya Baydar'ın edebiyata ilişkin görüşlerini aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.



Devamını Oku

28 Şubat 2013 Perşembe

dünya yazarları izmir'de!


Dünyadan birçok yazarın konuk olarak Edinburgh Dünya Yazarlar Konferansı (Edinburgh World Writers’ Conference) 27 – 28 Şubat tarihlerinde İzmir’de yapılacak. 

British Council ve Yaşar Üniversitesi iş birliğiyle düzenlenen Edinburgh Dünya Yazarlar Konferansı “Edebiyat Çevirisi ve Sınırlar Ötesi Okur Kitlesi” ile “Yazar Adaylarına” başlıklı oturumlar yapılacak. İki gün sürecek buluşmada Denise Mina, İnci Aral, Murat Uyurkulak, Panos Karnezis, Sema Kaygusuz ve Şebnem İsigüzel gibi edebiyat dünyasının seçkin isimlerini dinleyebilirsiniz.

Devamını Oku
BlogOkulu Gadgets